1 Eylül 2018 Cumartesi

ANKARA KALESİ-175 "SOSYAL BİLİMLER TASFİYE EDİLİYOR" Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN (Ankara, 15 Haziran 2013) -Bugünün sosyal bilimleri ,beş yüzyıl önce gerçekleştirilen bilimsel devrimlerin sonucudur .İnsanlık orta çağdan çıkarken , Rönesans ve reform devrimlerinin sonucunda dinsel baskının dışına doğru adım atarken ,aynı zamanda bilimsel alanı kuracak olan bilim devrimlerini de yaşamıştır.


ANKARA KALESİ-175 
"SOSYAL BİLİMLER TASFİYE EDİLİYOR" 
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Ankara, 15 Haziran 2013

İnsanlık tarihinin bilgi birikimi ,günümüzde sosyal bilimler aracılığı ile temsil edilmekte ve bugünün kuşaklarına bir toplu birikim olarak aktarılmaktadır . İlk çağlarda doğal ortamda diğer canlılar ile birlikte yaşayan insan oğlu, zaman ilerledikçe gündeme gelen tarihsel dönemlerde ilerlemeler kaydederek bir uygarlık sürecine girmiştir . Günümüzün ileri yaşam düzeni ve düzeyi ,bilimsel devrimlerin sonucunda gerçekleştirilen uygarlık sürecinin bir sonucudur . İnsanlık her aşamada biraz daha ileri giderek çağdaş uygarlık düzeyine erişmiş ve bu doğrultuda modern bir dünyanın sahibi olmuştur . Günümüzde yedi milyar insan , insanlığın bilgi birikiminin ürünü olan bir büyük yapılanmanın sonucu olarak , çağdaş ve modern bir dünyada yaşayabilme şansını elde etmiştir . Ne var ki , böylesine bir sürecin içerisinden süzülüp gelen bir entelektüel kadro , ekonomik güç sahibi merkezlere ve küresel sermayenin patronu konumundaki finans kapitale hizmet etme doğrultusunda böylesine olumlu bir durumu ters yüz ederek ,insanlığın elde etmiş olduğu gelişmişlik düzeyinden yedi milyar insanın yararlanmasını önlemeğe çalışmaktadır.Bir avuç azınlığın çıkar düzeni ,bütün insanlığa ortak kadermiş gibi empoze edilirken , sosyal bilimlerin günümüze taşıdığı bütün bilgi birikimi yok sayılmakta ya da emperyalist çıkar düzeni doğrultusunda çarpıtılarak , azınlığın çoğunluğa olan hegemonyası değişen koşullarda da sürdürülmek istenmektedir .

Bugünün sosyal bilimleri ,beş yüzyıl önce gerçekleştirilen bilimsel devrimlerin sonucudur .İnsanlık orta çağdan çıkarken , Rönesans ve reform devrimlerinin sonucunda dinsel baskının dışına doğru adım atarken ,aynı zamanda bilimsel alanı kuracak olan bilim devrimlerini de yaşamıştır . Avrupa merkezli dünyanın dışına doğru insanlık yönelirken keşifler ile kıtalar ve adalar bulunarak dünya haritasının çizilme şansı elde edilmiş , böylesine bir açılım aşamasına gelindiğinde de elde edilen toplam bilgi birikiminin kullanılmasıyla bilimsel devrimler gerçekleştirilmiştir . Bu adımların atılmasıyla insanlık orta çağ karanlığından çıkarken , sonraki aşamada yakın çağlar başlamış ve böylece insanlık modern bir dünyaya kavuşmuştur . Bugünkü dünya haritası ve insanlığın yaşam biçimi son beş yüz yılda gerçekleşen gelişmeler ve atılımların sonucudur . Buharın keşfi ile başlayan yeni dönemde birbiri ardı sıra gündeme gelen yeni icatlar ve keşifler, insanlığı orta çağ karanlığından uzaklaştırmış her geçen gün daha bilimsel bir yaşama doğru yönlendirmiştir . Bilimsellik modern yaşamı beraberinde getirmiş , insanlık modernizm ile birlikte gelişmeler göstererek çağdaş uygarlığın çatısı altında yaşama şansını elde etmiştir . Yıllar geçtikçe bulunan her yenilik hem yaşam düzenini geliştirerek ileriye doğru insanlığı sürüklemiş , hem de toplumsal ve siyasal sıçramaların hazırlayıcısı olmuştur .

Bilimsel atılımlar ile modern yaşamın gelişmesi hem paralel gitmiş ,hem de birbirlerini etkileyerek çağımızın yaşam düzenini özgün bir sentez olarak ortaya çıkarmıştır . Yıllar geçtikce yaşanan olaylar ,karşılaşılan sorunların getirdikleri , bilimsel bilgi birikimi olarak bilim ve eğitim kurumlarında bir araya getirilirken elde edilen yeni bilgiler insanlığın ufkunu açmış ,ufku açılan insanlar da daha ileri yeniliklerin peşinde koşmuşlardır . Her yeni durum ortaya yeni bilgiler çıkartırken ,zamanla biriken bilgilerin bilim merkezlerinde toplanmasıyla beraber , insanlık geçmişin birikimi olarak öne çıkan bilimsel bilgileri hem derleyerek bütünleştirmeğe , hem de tasnif ederek sistematik bir bütünlüğe kavuşturmağa çaba göstermiştir . Günümüzün üniversitelerinde okutulan bilim dalları böylesine geniş bir çabanın ürünü olarak , zamanla sistematik bütünlüğe kavuşmuş ve ayrı fakülteler halinde yürütülen yüksek eğitim ve öğretimin temelini oluşturmuştur . Bugün üniversite eğitimi olarak örgütlenen bilimsel yapılanma , orta çağdan çıkışı sağlayan bilimsel devrimlerin beş yüz yıllık birikiminin sonucudur . İnsanoğlunun karakterinde var olan kuşkuculuk ve merak ,beraberinde araştırma ve inceleme etkinliklerini artırmış ,bu gibi çalışmaların zamanla düzenli bir sistem içinde sürdürülmesiyle beraber de bilimsellik insanlığı yönlendirir hale gelmiştir . Bilginin önemli bir güç kaynağı olduğunu fark eden belirli toplumlar ya da devletler , oluşturdukları bilim merkezleri ya da araştırma birimleri ile birlikte bilginin gücünü en üst düzeyde kullanarak etkinlik ve hegemonyalarını artırabilmenin yollarını aramışlardır . Bilimsel çalışmalar arttıkça kuşku ve merak da üst düzeylere çıkmış ,bunun üzerine insanoğlu bilimsel araştırmaları daha da geliştirmek zorunda kalmıştır .

Bilimsel bilginin zamanla çok gelişmiş birikimleri gündeme getirdiği aşamalarda ,bilginin nasıl kullanılacağı üzerine tartışmalar yapılmış , gerçeklerin ve var olan koşulların daha fazla ölçüde incelenmesiyle birlikte metot konusu insanlığın önüne ciddi bir sorun olarak çıkmıştır . Yaşanan süreçte birbirini izleyen olayların arasındaki nedensellik ilişkisi ile sebep sonuç bağlantıları , daha üst düzeyde bilimsel çalışmaları gündeme getirdiğinde yaşam düzeninin kökten değişime sürükleyen önemli bilimsel atılımlar gerçekleştirilmiştir . Olayların gözlemi , içine sürüklenilen sorunların ortaya koyduğu durumlar , bilginin sürekli olarak yenilenmesini ve yenilenen bilginin de toplumsal yaşama aktarılmasını beraberinde getirmiştir . Bilgiye dayanan bir toplumsal yaşamın zamanla insanların daha üst düzeyde bir uygarlık arayışını gerçekleştirmesine yardımcı olduğu ve katkı sağladığı görülmüştür . Yaşam tarzının gelişmesi ve çeşitlilik göstermesi üzerine , birbirinden çok farklı alanlarda yeni yeni bilgi birikimlerine sahip olunmuş ve böylece çok farklı alanlarda yeni bilim dalları örgütlenme şansını elde etmişlerdir . Teknik alanlardaki buluşlar yaşam düzenini rahatlatırken , sosyal alanlardaki yeni bilgiler ise ,toplumsal ve siyasal yaşamın daha gelişmiş bir düzeyde örgütlenmesini sağlamıştır . Doğal olaylar karşısında batıl inançlara düşmüş olan insanların ,bu gibi çıkmazlardan kurtulabilmesi ancak bilimsel etkinlikler ve eğitim sayesinde gerçekleştirilebilmiştir . Sosyal alanlarda bilgi toplama ve ölçme ,bilgi değerlendirme ve aktarma gibi çalışmalar ,insanlığın daha modern bir dünyada yaşamasını sağlamıştır .

İnsanın doğal yaşamının modern bir toplumsal düzene dönüşmesi doğrultusunda , bilimsel atılımlar sayesinde aykırılıkları aşabilen insanlık; yeni kurallar ,modeller ve yollar bularak ilerlemeye devam etmeğe çalışmıştır . Modernizm bu yoldan gelmiş ve zamanla sistematize olarak insanlığa yol gösterici olmuştur . Yeni ve yakın çağlar ,modernizmin gelişerek insanlığa katkı getirdiği ve zamanla yaşam düzenini modernleştirme aşamasına çekerek gelişmiş bir toplum yapısının oluşturulduğu bur yeni dönem olmuştur . Modernleşme ,bilimsel devrimlerin sonucunda ortaya çıkan bir akım olmasına rağmen , belirli bir aşamadan sonra bilimselliğin elde edilmesi ve korunmasında da önemli işlevler görmüştür . Modernleşme sayesinde insanlık önce dünyaya sonra da uzaya açılmış ,yerkürenin egemeni olduktan sonra kozmosu da izleme ve kontrol etme şansını elde etmiştir . Teknik alandaki bilimsel dalların katkıları , toplumsal alandaki sosyal bilimlerin getirdikleri ile de birleşince insanlık çağ atlamış , beş asırlık bir macera daha sonraki aşamalarda kontrol edilemez bir biçimde yeni bir dünya düzenine doğru toplumları sürüklemeğe başlamıştır . Yirminci yüzyılın son on yılına kadar , bilimsel alandaki ilerlemeler ve bilimin getirdikleri . insanlığa tam anlamıyla modernist bir yaşam tarzı yaşatmıştır . Dünyanın en büyük devletleri ve emperyal güç merkezleri sahip oldukları üstün durumu bilgi birikiminin örgütleyicisi olan modernizmin getirdikleriyle gerçekleştirebilmişlerdir . Modernizm ,bir anlamda çağdaş dünyanın hazırlayıcısı olmuş ,bilimsel bilgi birikiminin hem siyasal hem de sosyal bir güç olarak daha ileri bir yaşamın yaratılmasına katkı sağlamasında yol göstermiştir .

Modernizm sayesinde yirmi birinci yüzyılın eşiğine gelen insanlık , yirminci yüzyılın bitmesine on yıl kala bir büyük olay ile karşılaşınca her şey alt üst olmuş , tarihin geleceğe doğru yönelen kesintisiz doğrultusu dünyayı değiştirmek isteyen güç merkezleri tarafından tamamen tersine çevrilmek istenmiştir . İki kutuplu dünya düzeninin doğu ayağı olan sosyalist sistemin çözülmesi üzerine , batı emperyalizmi tek merkezli yeni bir dünya düzenine yönelerek ,eskisinden çok farklı bir siyasal düzen getirmek istemiştir . ABD’nin tek süper güç olarak dünyanın merkezinde yer aldığı yeni yapılanmada , bir avuç aşırı zenginin oluşturduğu finans kapital merkezi , bütün yer küreye emperyal bir imparatorluk çatısı altında egemen olmağa çalışırken , insanlığa postmodernizm adı altında yeni yaklaşım önerilmeğe başlanmıştır . Küreselleşme dönemi yeni başlarkan akla veda etmeyi öneren kitaplar yayınlanarak ,geçmişten gelen bilimsel bilgi birikiminin yıkılmağa çalışıldığı ,din göklere çıkarılırken bilimin yerlerde sürünme noktasına getirildiği anlaşılmıştır . İnsanlık tarihinde . ilkel dönemlerden sonra dinin egemen olduğu bir karanlık orta çağ dönemi yaşanmıştır . Sonraki aşamada da bilgiye dayalı eğitim sayesinde modernizm insanlığın gelişimini gerçekleştirmiştir . Orta çağın simgesi olan din , küreselleşmenin yeni döneminde esas alınarak öne çıkarılırken bilimsel devrimin ürünü olan modernizm geride bırakılarak , post -modernizm adı altında yeni bir akım örgütlenmeğe çalışılmıştır . Modernizm bilime ve bilgiye dayanırken , postmodernizm tıpkı ortaçağ’da olduğu gibi dini öne çıkararak bilimi geri plana atmağa çalışmaktadır . Bazı din adamlarının öncülüğünde bir din burjuvazisi oluşturularak ve , tarikatlar ya da cemaatlar işbirlikçi ortak olarak kullanılarak bilim merkezlerine karşı tekke ve zaviyeler yeniden gündeme getirilmiştir . Dinin kutsandığı bir ortamda bilime karşı çıkılmış , pozitif bilimlere dayanan bilim dalları yerine bazı din adamlarının görüşlerini yansıtan kitap ve yayınlar fazlasıyla yayınlanarak , toplumların bütünüyle bu yeni modernizm ötesi akıma teslim olması hedeflenmiştir .

Dini siyasallaştıran ,siyasal İslamcılar küresel emperyalizm tarafından işbirlikçi örgütlenmeler olarak öne çıkarılarak,ulus devletlere karşı bir uluslar arası tekelci şirketler ve dinci cemaatlar arasında bir siyasal ortaklık oluşturulmak istenmiştir . Batı dünyasının kapitalist sistemi ekonomi üzerinden bütün dünyayı teslim alırken , bugüne kadar devam edip gelen bilimsel gelişmelerin ürünü olan modern dünya var olup olmama noktasında kritik bir aşamaya sürüklenmiştir . Bilimselliğin inkar edilmesi ,buna karşı her türlü bilim dışı yolların gündeme getirilmesi dünyayı altüst ederken ,bu durumdan yararlanmak isteyen küresel sermaye giderek artırdığı ekonomik baskılar aracılığı ile harita üzerinde yer alan tüm ülkeleri ele geçirebilmenin çabası ve hesapları içinde olmuştur . Siyasal gelişmeler bu doğrultuda yönlendirilirken , siyasal gerçekliğin arkasında yer alan sosyal bilimler alanı tümüyle büyük bir değişikliğe doğru zorlanmağa başlanmıştır . Geçmişten gelen yüzyılların birikimi görmezden gelinirken ,sosyal bilimler alanındaki normal çalışmaların önü kesilmiş ,geleneksel olarak sürdürülen eski çalışmalar bir yana bırakılırken ,eskisinden çok farklı yeni yeni alanlar ve konularda daha farklı yapılanmalar yavaş yavaş örgütlenmeğe çalışılmıştır . Sosyal bilimler alanında yapılmakta olan her yeni çalışma bu alanın daha da zenginleşerek ileri doğru gelişmesine yardımcı olacağına , eskisine oranla daha farklı boyutlarda yeni süreçlerin önü açılmağa çalışılmış ve bu doğrultuda girişimler ile kısa zaman içerisinde sonuç alarak daha farklı bir dünyanın gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir .Alışılmışın dışında çok farklı yollara ve yönlere gidilmesiyle , bilimsel bilgi birikiminin ötesinde yepyeni bir dünya düzeni , modern çağlar geride bırakılarak elde edilmeğe çalışılmıştır . Teknik alanlardaki gelişmeler maddi dünyanın yapısını değiştirdiği gibi sosyal bilimlerdeki gelişmeler de insanlığın hem düşünce yapısını hem de toplumsal yaşam biçimini modernizm doğrultusunda geliştirmiştir . Eski hali ile sosyal bilimler , bugünkü modern dünyanın ve yaşam biçiminin her yönü ile hazırlayıcısı olmuştur .

Küreselleşme döneminin başlamasıyla beraber her şeyin kökten değiştirilerek yepyeni bir dünyanın yaratılması hedeflenince ,uluslar arası sermaye merkezleri modernizmin inkarı doğrultusunda bir postmodernizm akımını geliştirmeğe yönelmişlerdir . Postmodernizm , her türlü akılcılığın ve bilimselliğin reddi çizgisinde ortaya çıkmış ve akıldışı yollar ile rastlantısal gelişmeleri ele alan yeni bir akım olarak küreselci güçler tarafından örgütlenmeğe çalışılmıştır . Küresel sermaye bütün dünyaya tam anlamıyla egemen olabilmek üzere saldırırken , modernizmin kazançlarından batının dışındaki ülkelerin yararlanmasını önlemeğe çalışmış ,batılı ülkelerin ötesinde yer alan diğer kıtalardaki ülkelerin modernleşerek kendilerini korumalarının ve diğer devletler ile rekabet ederek gelişmelerinin önü kapatılmağa çalışılmıştır . Bu nedenle , dünya ülkeleri akıl ve bilimden uzaklaştırılırken ,sosyal bilimler alanına uçuk kaçık görüşler dışarıdan şırınga edilerek modern dünyanın devlet ve toplum düzenlerinin altları oyulmağa çalışılmıştır . Sosyal alanlardaki bilimsel çalışmalar sayesinde oluşturulan toplum ve devlet düzenlerinin küresel sermaye tarafından yıkılmak istenmesi üzerine ,böylesine bir projenin önünü açacak ve destekleyecek sonuçları almak üzere sosyal bilimler alanına uçuk ve kaçık görüşler getirilmeğe başlanmıştır . Bu gibi olumsuz yaklaşımları yeni bilimsellik adına savunan küresel emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri ,sosyal bilimleri rayından çıkarmak , değişik yönlere çekmek ,yeni siyasal projeleri doğrultusunda çıkarcı bir biçimde kullanmak üzere sosyal bilimleri toptan yok edebilmenin yollarını araştırmışlardır . Üniversite ve yüksek okullarda sürdürülen eğitim çalışmaları ve araştırma projeleri bu doğrultularda değiştirilmeğe çalışılmış , batının sermaye merkezleri kendi dünya imparatorluğunu kurabilmek üzere bilimdışı yaklaşımlar ile sosyal bilimler alanındaki birikimi tasfiye etmeğe çalışmışlardır .

ABD’nin yaşayan en büyük bilim adamlarından İmmanuel Wallerstein ‘ın öncülüğünde sosyal bilimlerin yeniden yapılanması için bir komisyon I993 yılında oluşturulmuştur . Küresel emperyalizmin bütün dünyaya egemen olabilmesi için sosyal bilimlerin en üst düzeyde kullanılabilmesini hedefleyen bu girişimin ilk toplantısı I994 yılında Lizbon’da ,ikincisi I995 yılında Paris’te ,üçüncüsü de Binghamton kentinde yapılarak ,sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması doğrultusunda bilimsel bir rapor ortaya konulmuştur . Küreselleşme döneminin ilk yıllarında ortaya çıkan bu raporu bizzat İmmanuel Wallerstein kaleme almış ve “Sosyal bilimlerin önünü açın “ başlığı altında geçmişten gelen sosyal bilimler birikiminin tasfiyesi ile beraber , bu alanın önünü açma bahanesi ile emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yepyeni bir sosyal bilimler anlayışı egemen kılınmak istenmiştir . Küresel bir dünyada sosyal bilimlerin nasıl olması gerektiğini ele alan rapor okunduğunda bütünüyle bir sosyal bilimler tasfiyesinin hedeflendiği görülmektedir . Rapor da , sosyal bilimlerde uzmanlaşmanın aşırı bir noktaya ulaşmasının toplumsal alanda önemli zararlı sonuçlar verdiği ,ve o nedenle sosyal bilimlerde çok ileri düzeyde uzmanlaşmaya gidilmemesi gerektiği , bir bilim adamına yakışmayacak düzeyde ifade edilmektedir . Bilginin genişliği ile derinliği arasında meydana gelen aşırı uzmanlaşmaya karşı mücadele edilmesi gerektiği ifade edilirken ,bilimin gücünden toplumların yararlanabilmesinin önü kesilmeğe çalışılmaktadır . Ayrıca bilim alanında kesinliğe karşı çıkılırken ,her türlü evrensel bilginin kısmi olduğu ve bir çok evrensel ve tümel bilgi bulunduğu belirtilerek sosyal bilimler alanında ciddi bir karışıklık yaratılmak istenmektedir . Hiçbir gerçekliğin diğerinden daha üst düzeyde olmadığı belirtilirken ,bilimsel çalışmaların yetersizliği yüzünden belirsizlik ortamının genel geçerli bir konuma sahip olduğu vurgulanmaktadır . Değişim her alanda çok hızlı olarak devreye girdiği için ,her yenilik beraberinde cehalet alanları yaratmakta ,bu gibi bilinemezlik durumlarında bilim adamlarının kendi alanlarını korumağa çalışmaları , netliğe ulaşılma konusunda en büyük engel olarak akademik bir günah durumu yaratmaktadır . Sosyal bilimler alanında genellemeler yapılmadan doğrulara ulaşılamayacağı gene aynı raporda vardır .

Wallerstein “Sosyal bilimlerin önünü açın “derken aslında küresel emperyalizmin önünü açmağa çalıştığı için var olan devlet düzenlerine açıkça karşı çıkmakta ve hiçbir devletin sosyal bilimleri kendi çıkarları açısından kullanmaması gerektiğini gene bir bilim adamına yakışmayacak doğrultuda öne koymaktadır . Bilim adamlarının bilim yaparak dünyaya ve insanlığa hizmet vermeleri gerekirken , sosyal bilimleri tasfiye etmeye yönelen küresel emperyalizmin bir akıl hocasının sosyal bilimlerin devlet merkezli olmaktan çıkartılması isteği pek de iyiniyetli olmayan bir talep olarak görülmektedir . Ona göre ,her devlet sosyal bilimlerden fazlasıyla yararlanmakta ve sosyal bilim sonuçlarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak kendini ve toplumda sağladığı düzeni korumaktadır . Bu durum devam ettiği sürece , var olan ulusal , üniter ve merkezi devletleri yıkmak ve dağıtmak mümkün olamayacağı için , küreselleşme süreci devam ederek bir imparatorluğa dönüşemeyecektir .Bu yüzden ,bir an önce sosyal bilimlerin devlet merkezli olmaktan çıkarılmaları gerekmekte ve ondan sonra da piyasa ekonomisinin yönlendirmeleri doğrultusunda bir dalgalanmaya bırakılmaları gerekmektedir . Devlet düşmanı küreselleşme akımı piyasayı tanrılaştırırken ,sosyal bilimleri de devlet merkezli olmaktan çıkararak piyasaya odaklı yeni bir yapılanmaya doğru iteklemektedir . Devletlerin üniversite ,fakülte ,yüksek okul ya da akademi gibi eğitim ve araştırma kurumları kurmalarına son verilmeli , bilimsel alan bütünüyle piyasaya terk edilmelidir . Kamu üniversitelerinin yerini özel üniversiteler alırsa sosyal bilimler devlet merkezi olmaktan çıkabilirler . Böylece sosyal bilimlerin önünü açma görüntüsü ile piyasaya teslimi gerçekleştirilmek istenmektedir . Devletlerin sosyal bilimleri kendi çıkarına göre biçimlendirmesi önlenmelidir.Devleti koruyan sosyal bilimler değişime ve geleceğe kapalıdır.Devlet dışı bir bakış açısı ile devletlerin devredışyı kalacağı bir doğrultuda sosyal bilgilerin yeniden ele alınması gerekmektedir .

Rapor’a göre ,her alanda sosyal bilim olmasına gerek yoktur . Zamanla sosyal bilimlerin içinden çıkan ve giderek ayrı bir bilimsel dal haline gelen bilim alanlarının ortadan kaldırılması gerekmektedir . Sosyal bilimler ile ilgili olarak genel bir bakış açısının yeterli olacağı ,böylesine genel bir çerçeve içerisinde sosyal bilimler bir bütün haline getirilerek , aralarındaki ayrışma ve farklı dallar olarak ortaya çıkma girişimlerine son verilmelidir . Felsefenin içinde birleşen sosyal bilimlerin daha sonradan ayrı dallar halinde gelişmesi zararlı olmuştur.Hukuk,ekonomi,sosyoloji,psikoloji ve tarih gibi ayrı bilim dallarına gerek yoktur . Bunlar eskiden olduğu gibi bir bütünsellik içinde yeniden ele alınmalıdır .Felsefe’nin içinden çıkan her bilim dalı ,bağımsız bir alan olarak ayakta kalabilmek ve varlığını sürdürebilme doğrultusunda geliştirdiği kategorik yapılanmalar gereksizdir ,bu yüzden her sosyal bilim dalının kendi içinde geliştirdiği kategoriler ve bilimsel kurallara gerek yoktur . Bunlar bütünsellik içerisinde ortadan kaldırılarak , tüm sosyal bilgilerin tek ve bütünselleşmiş bir şekilde yeniden yapılandırılmasının sağlanması gerekmektedir . Sosyal bilimler geçmişten koparılarak , küresel dünya düzenine göre yeniden düzenlenmelidir . Geçmişten gelen kurallar ve teorilerden sosyal bilimler kurtarılmalı ve tek ve bütün bir biçimde genelleştirilerek yeniden düzenlenmelidir . Böylece sosyal bilimlerin önünün açılacağı ve geçmişten gelen kurallara dayalı sosyal bilgilerin devletler tarafından kullanılmasının önüne geçilebileceği ileri sürülmektedir . Ulus devletleri ortadan kaldırmak isteyen emperyalizm bunların toplumsal temeli olan ulusal yapıları ve tarihten gelen dayanaklarını tümüyle ortadan kaldırmaktadır . Tarihi ve sosyal bilimleri yok edilen uluslar ve devletlerin yıkılması kaçınılmaz olacaktır . Devletlerin sahip oldukları yerleşik kamu düzenlerinin temelinde yatan sosyal bilimlerden gelen bilgi birikimi ,bilim düşmanı emperyalizmin zorla dayattığı postmodernizm saçmalığı ile ortadan kaldırılmağa çalışılmaktadır .Özel araştırma merkezlerinde piyasanın çıkarları doğrultusunda üretilen uçuk kaçık bilgiler ile dolu saçma raporlar ile sosyal bilimler alanı teslim alınmağa çalışılmaktadır .

Sosyal bilimlerin değişime açılması doğrultusunda kaleme alınan Wallerstein raporu ,sosyal bilimlerin yerel ve kısmiliği üzerinde durmakta ve evrensel alanda geçerli olabilecek tek ve genel bir sosyal bilim yapılanmasının olamayacağını ortaya koymaktadır .Yerellik ile beraber ,sosyal araştırıcıların kişisel tavırlarının öne çıkaracağı sübjektiflik sosyal bilimlerde etkili olduğu için ,gerçek anlamda bilimselliğin göstergesi olan objektifliği önlemektedir . Bu doğrultuda sosyal bilimlerin evrensel geçerliliğe sahip olamayacağı vurgulanmaktadır . Birbirinden farklı alanlarda üretilen sosyal bilgiler zaman zaman birbirleriyle çelişmekte ve bu nedenle ortaya karmaşık bir durum çıkmaktadır . Sosyal ortamlarda bilgi ve değerler çatışmasının önlenebilmesi için coğrafi ayrışma yoluna gidilmesi gerektiği ,medeniyetler ayrılığı ya da çatısması tezlerine uygun olarak savunulmaktadır . Her bölge kendi coğrafyasına uygun düşen sosyal ya da siyasal bilimler geliştirme hakkına sahip olabilmelidir . Bu doğrultuda üniversitelerde farklı bölgelerin özelliklerine uygun düşen sosyal bilim çalışmaları yapılabilecektir . Üniversitelerdeki kemikleşmiş sosyal bilim yapılanmalarının aşılabilmesi için , bilim adamlarının değişik üniversitelerde çalışmaları desteklenmeli , farklı üniversitelerden gelen araştırmacıların beraberce çalışabileceği birleşik araştırma projelerinin örgütlenmesi sağlanmalıdır . Ayrıca bir alanda uzmanlaşmış olan bilim adamlarının birden fazla alanda çalışmaları mümkün olabilmeli ,bu doğrultuda her öğretim üyesi kendi bilim dalına yakın olan dallarda da öğretim üyeliği ya da araştırmacılık yapabilmelidir . Ayrıca belirli dallarda yüksek lisans çalışmaları yapan genç araştırmacıların farklı bilimsel alanlarda çalışmalarının sağlanması ile daha genel düzeyde çalışabilecek bilim adamlarının yetiştirilmesi aynı raporda önerilmektedir . Kendi alanında örgütlenen üniversite ya da fakültelere karşılık farklı alanlardaki birimlerden oluşan karma düşünce ve araştırma kurumlarının oluşturulmasıyla beraber , disiplinler arası ortak bilimsel oluşumlara yönelinmesi de sosyal bilimler alanında yeniden yapılanma girişimlerine öncülük yapabilecektir .

Wallerstein raporunun Türkiye’de yayınlanması üzerine , Türk üniversitelerinde de benzer arayışları konu alan çeşitli bilimsel toplantılar düzenlenmiş ve sosyal bilimlerin önünün açılabilmesi doğrultusunda ,sosyal bilimler üzerine yeniden düşünülmeğe başlanmıştır . Sosyal bilimler ile ilgili eski yaklaşım ve kavrayış yöntemlerinin bir yana bırakıldığı ve kürselleşme döneminde yeni bir kavrayış ile sosyal bilimler alanına girildiği noktada ortaya çıkan sorunlar ele alınarak tartışılmış ve Lizbon raporu doğrultusunda yeni yaklaşımlar önerilmiştir . İnsanın doğası ve gereksinmesi üzerinde yeni yöntemler ile çalışmalar yapan bazı sosyal bilimciler yeni meşruiyet zemini arayışlarına kalkıştıkları aşamada eskisinden farklı yaklaşımlar aracılığı ile sonuca ulaşmağa çalışmışlardır . Sosyal bilimler ile siyaset ilişkisi giderek öne çıkmış ve değişen siyasal yaklaşımlar doğrultusunda sosyal bilimler alanında da paralel değişiklikler gündeme gelmiştir . Küresel dönemin egemen güçleri kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir dünya düzeni oluşturmağa çalışırlarken , bilgiyi bir güç kaynağı olarak kullanmağa çalışmaktadırlar . Bu nedenle ,sosyal bilimleri yeniden yapılandırmak onlar açısından zorunlu bir duruma gelmiştir . Beşeri bilimler alanında üretim yapmak, değişen koşullar dikkate alınarak sürdürülürse o zaman küresel güçlerin bütün dünyaya empoze ettiği bir postmodern yapılanma kendiliğinden gündeme gelecektir . İnsanlığı modernizmin kazançlarından uzaklaştıracak böylesine bir yapılanma yeni ortaçağı gündeme getirerek ,ciddi anlamda bir gerilemenin öncüsü olabilecektir . Orta çağdaki bilim dışı ortam ile din ve inançlara dayalı bir yaşam düzeninin bundan sonraki aşamada yeniden düşünülmesi ,yüzyılların bilimsel birikimine ortaya çıkan uygarlık düzenine ters düşmektedir . Sosyal bilimlerde açıklık ilkesi öne çıkarılırken ve bu alandaki bilimsel çalışmaların önü açılmağa çalışılırken , daha ileri değil ama daha geri bir noktaya sürüklenilmesi , insanlığın geleceği açısından üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir durumdur . Yenilik bu alanda ilerlemeyi değil ama tam aksine geriye doğru kaymayı beraberinde getirmektedir .

Çokkültürcülük küreselleşmenin dayandığı ideolojilerden birisi olarak , sosyal bilimler alanında genel geçerli bir kuram haline getirilmeğe çalışılmaktadır . Birden fazla kültürün bir arada bulunması ,bu durumun zamanla daha çok kültürü içinde barındırması sosyal bilimler alanında bugün gelinmiş olan istikrarlı bütüncül yapılanmayı bozacak kadar tehlikeli bir durum yaratmaktadır . Sosyal bilimlerin kesinlik çizgisinden uzaklaştırılmasında çok kültürcülük önemli katkılar sağlamakta , birden fazla kültürün bir arada bulunmasıyla birlikte çokluluk ya da çoğulculuk öne çıkacağı için , sosyal bilimlerin tekçi yapıları geride kalarak yeni çoklu düzenin yapılanmasına uygun düşecek bir çoğulculuğa kendiliğinden yönlenebilecektir . Sosyal bilimlerin önünü açmağa çalışan emperyalistler , Açık Toplum Enstitüleri kurarak hem açık hem de ,modern dünyanın dayandığı temeller açısından akıl dışı ve kaçık olarak adlandırılabilecek girişimleri ya da denemeleri özgürce gündeme getirebilmektedirler . Açıklık adına geliştirilen yeni yaklaşımların ,sosyal bilimleri geliştirmediği aksine tasfiye ederek ortadan kaldırdığı görülmektedir . Bu doğrultuda yapılan bir çok uluslar arası toplantı ya da bilimsel konferanslarda açıklık yaklaşımı görünümünde sosyal bilimlere karşı çıkan ,onları eski yapıları ile tasfiye eden , ve yeni yapılanma adı altında ortadan kaldıran bir çok tebliğ ya da konuşma ortaya konulabilmektedir . Çok kültürcülük adına üniter yapılar ya da bütüncül bilgiler geride bırakılırken ,küresel emperyalizmin çok istediği parçalı ve çoklu yapılanmalar kendiliğinden bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır .

Küreselleşme akımının çeyrek yüzyıllık dönemi tamamlanmıştır . Soğuk savaş döneminden çıkarken sosyalist sistemi ortadan kaldıran batı emperyalizminin , tek merkezli bir küresel imparatorluk yaratmağa yöneldiği yeni dönemde uygarlığa verdiği zararların başında bilimsel alanı bozarak kendi çıkarları doğrultusunda kullanmağa çalışmasıdır . Büyük parasal fonlar ile desteklenerek dıştan güdümlü ve uzaktan manüplasyonlu göstermelik bilimsel toplantılarda beş yüz yıllık sosyal bilimler birikiminin tasfiye edilmeğe çalışıldığı açıkça görülmektedir . İnsanlık böylesine bir emperyal oyunu anlayacak kadar deneyime sahip olduğu için ,çeyrek asırlık saldırılar ile sosyal bilimlerin getirmiş olduğu bilgi birikimi bugüne kadar yıkılamamıştır . Bu kadar baskı ve saldırıya rağmen varlığını koruyabilen sosyal bilimlerin önümüzdeki dönemde toparlanarak bir sıçrama yapması çağdaş uygarlığın korunabilmesi açısından bir zorunluluk göstermektedir . Bu doğrultuda bütün sosyal bilimcilerin daha uyanık ve bilinçli hareket etmeleri gerekmekte ve emperyal amaçlı siyasal senaryolar üzerinden sosyal bilimler alanına saldırılar önlenebilmelidir . Sosyal bilimleri tasfiye etmeğe kalkışanlar , sosyal bilimlerin geliştirilmesiyle önlenebilmeli , sosyal bilimciler çalışma alanlarına yönelik saldırıda bulunan emperyal merkezlere karşı hem kendi alanlarını koruyabilmeli hem de ,bilimsel sıçramalar yaparak daha örgütlü bir düzeyde insanlığa ve uygarlığa gereken hizmetleri verebilmelidirler . Sosyal bilimlerin tasfiye dönemi biterken , yeniden doğuş dönemi tıpkı rönesans ve reform dönemlerinde olduğu gibi yeniden gündeme getirilebilmelidir .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder