25 Aralık 2018 Salı

MERKEZİ YERELLEŞME (KÜ-YEREL DEĞİL, ME-YEREL) "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" ANKARA KALESİ NO: 143 (25 Aralık 2018) Dünya küreselleşme dönemine girdikten sonra, ortaya bir de Kü-yerel kavramı çıkartılmıştır.

ANKARA KALESİ NO: 143
MERKEZİ YERELLEŞME
(KÜ-YEREL DEĞİL;
ME-YEREL)

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Ankara, 25 Aralık 2018

Dünya küreselleşme dönemine girdikten sonra, ortaya bir de Kü-yerel kavramı çıkartılmıştır. Bu kavram küreselleşme ve yerelleşme kavramlarının birleşiminden meydana gelen birleşik yeni bir kavram olarak hem makalelerde hem de geleceğe yönelik tartışmalarda yer almakta, daha doğru dürüst ne anlama geldiği belirtilmeden geleceğin yeni dünya düzeninin oluşturulmasında kilit bir deyim olarak kullanılmaktadır. Normal olarak bütün kamuoyunun bu yeni yaklaşımı bilmesi ya da öğrenmesi gerekirken, halk kitlelerini fazlalık olarak gören neo-liberal entellektüel yaklaşım ,eski dünya düzenini yıkarken ve küresel sermayenin imparatorluğuna giden bir yolda emin adımlarla ilerlerken , bir de ortaya Kü-yerel dayatmasını çıkararak fazlasıyla kullanmakta ve kafa karışıklığına neden olarak , finans-kapitalin kapitalist diktatörlüğüne yepyeni bir yapılanma sağlamağa çaba göstermektedir . Daha doğru dürüst küreselleşmenin ne olduğu açıklanmadan , küreselleşme kökenli yeni ve uydurma kavramlar çıkartarak , anlaşılmaz teoriler geliştirmek dünya kamuoyunu sarstığı gibi beş kıtanın ülkelerine dağılmış halk kitlelerini önemli ölçüde kafa karışıklığına sürükleyerek ,kaostan yeni bir düzen çıkarma planlarını dolaylı yollardan devreye sokmaktadır . Kü-yerel kavramı bu açıdan son derece önemli ve üzerinde titizlikle durulması gereken yepyeni bir deyimdir . Bu kavram önümüzdeki dönemde , küresel dönüşümün sağlanmasında kilit anlamlarda rol oynayacak gibi görünmektedir .

Glocalization kavramı
Glocalization kavramı , başta İngilizce olmak üzere bütün lâtince kökenli batı dillerinde , küreselleşme aşamasına geçildikten sonra gündeme getirilen yeni bir kavramdır , ve kü-yerel kavramının batı dillerindeki karşılığıdır . Küreselleşmenin karşılığı olan globalizm ile yerelleşmenin batı dillerindeki tanımı olan localizaton kavramlarının bir araya getirilmesiyle glocalization diye yeni bir kavram gündeme getirilerek , küreselleşme yolu ile yerelleşme ya da yerelleşme üzerinden küreselleşme oluşumları açıklanmağa çalışılmıştır . Uluslar arası büyük sermaye kuruluşlarının öncülüğünde , gizli dünya devletinin planları doğrultusunda küresel emperyalizm bütün dünya ülkelerini sarsarak ele geçirmeğe başlayınca , ortaya çıkan yeni durumları açıklayabilmek zorlaşmış ve işte bu aşamada glocalization ya da kü-yerelleşme gibi sonradan olma uydurma yeni kavramlar oluşturma yoluna gidilmiştir .Dünya ülkelerine zorla küreselleşmeyi kabül ettirmeğe çalışan sermaye kuruluşları , bazı yerel yönetimler ya da sivil toplum kuruluşları aracılığı kü-yerelleşme konularında açık oturumlar ya da bilimsel toplantılar düzenleyerek kendilerine kitlesel taban yaratmanın peşinde koşmuşlardır .Çeşitli üniversitelerden devşirilen küreselci ya da neo-liberal öğretim görevlileri ile bazı bilim adamlarını ortak projelere ikna eden emperyal merkezler , küreselleşme sürecine paralel bir biçimde kü-yerelleşme projesini de kendilerine yakın gördükleri bazı yerel yönetimler ya da dışarıdan finans kaynağı sağlayarak satın aldıkları sivil toplum kuruluşları aracılığı ile kü-yerelleşmenin önünü açmağa çalışmaktadırlar . Belediye birliklerine sızarak , bazı büyük kent belediyelerini ele geçirerek , bunlar aracılığı ile toplantılar yapılmakta ve ulusal,üniter,merkezi yapıda kurulmuş olan bugünkü devlet düzenleri yıkılmağa çalışılmaktadır . Açıktan devlet yıkıcılığı , kü-yerelleşme gibi ne olduğu belirsiz ,sonradan olma tehlikeli kavramlar üzerinden yapılmağa çalışılmakta ve insanların kafaları ciddi boyutlarda karıştırılarak, para babalarının yeni dünya hegemonya düzeni kurulmağa çalışılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara
Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara’nın çeyrek yüzyıllık belediye başkanı bundan birkaç sene önce , Kuvayı Milliye hareketinin merkezi olan başkentte , bu yepyeni emperyal kavramın başlığında yer aldığı bir bölgesel toplantı düzenleyerek , dünyanın merkezi coğrafyasında Kü-yerelleşme dönemini resmen başlatmıştır . Eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kurulmuş olan bugünkü Orta Doğu devletlerinin bütün büyük kentlerinin belediye başkanları , Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara’da bir toplantıya davet edilerek , Orta Doğu’da Kü-yerelleşme süreci başlatılmıştır .(Glocalization in Middle East ) üst başlığı altında düzenlenen bu bilimsel görünümlü toplantıya , Orta Doğu haritasında yer alan büyük kentlerin belediye başkanları katılmış ve birkaç günlük toplantı sonucunda bugün sıcak savaşların dış tahriklerle sürüp gittiği merkezi coğrafyanın geleceği kentler üzerinden konuşularak planlanmağa çalışılmıştır . Başkentler devre dışı bırakılırken ,başkentlerdeki merkezi devlet yapıları küresel emperyalizmin neo-liberal politikaları ile zaman içerisinde tasfiye edilirken , Türkiye’nin başkenti Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail Projeleri doğrultusunda bir Kü-yerel yapılanmanın odağı olarak devreye girmektedir . Bir anlamda , Türkiye’nin başkenti olan Ankara , sonunda Ankara’daki merkezi devleti bile ortadan kaldıracak küresel emperyalist projeye alet edilmekte , Ankara kendisini başkent olmaktan çıkaracak bölgesel bir emperyal proje uğruna Türk ulusunun var olma savaşı olan Kuvayı Milliye’den gelen ülke merkezi olma konumunu yabancı planlar uğruna kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır . Türk devleti içindeki eski kadrolar gelişmelerden habersiz bir biçimde gelişmeleri izlerken , dışarıda yetiştirilmiş neo-liberal genç kadrolar , merkezi devletten yerel devletlere geçiş sürecinde çok bilinçli ve programlı biçimlerde kullanılmaktadırlar .

Türkiye’de daha çok küreselci, neo-liberal , alt kimlikçi ve cemaatçı kesimlerde destek bulan Kü-yerel projesi
Türkiye’de daha çok küreselci, neo-liberal , alt kimlikçi ve cemaatçı kesimlerde destek bulan Kü-yerel projesi , kısaca yerelleşerek küreselleşme ya da küreselleşerek yerelleşme anlamında bir yaklaşımı gündeme getirmektedir . Kü-yerelciler kendi aralarında örgütlendikleri gibi , çeşitli yayınlar çıkartarak , yerel düşünerek küreselleş ya da tamamen tersi bir doğrultuda küresel düşünerek yerelleş gibi bir sloganı kendilerine ana ilke olarak benimsemişler ve bu doğrultularda , batının emperyal devletlerinden para desteği alarak , ülke içinde küresel emperyalizme paralel bir sivil insiyatifin öncüsü olmağa çalışmışlardır .Kü-yerelciler özellikle Avrupa Birliği politikalarına uygun bir çizgide çalışmalarını sürdürerek , dışarıdan gelen yabancı konuşmacıların katılımları ile ülkede yerelleşmeyi küresel emperyalizmin isteklerine uygun bir çizgide gerçekleştirmek üzere çalışmalarını yürütüp gelmişlerdir . Sivil toplum kuruluşlarının kendi ülkelerinin devletlerine karşı duran, hatta daha da ileri giderek alt kimlikçi ve bölgeci bir doğrultuda düşmanca bir tavrı benimseyen işbirlikçi yaklaşımları çerçevesinde Kü-yerel kavramı Türkiye’nin gündemine oturmuştur . Artık gelinen yeni aşamada Türkiye’nin bir çok kentinde bu doğrultuda toplantılar yapılmakta ve yerel insiyatifler oluşturulurken , ülkenin ulusal ve üniter yapısı ihmal edilerek ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin dağılmasına giden yollar dolaylı olarak açılmaktadır . Küresel emperyalizm ulus devletlere savaş açarken , bu siyasal yapıların merkezlerini hedef almakta , başkentleri devre dışı bırakacak yepyeni bir oluşum sürecini öne çıkarmaktadır . Başkentler her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterilerek halkın gözünden düşürülürken , yeni yerelleşme süreçlerinin başlatıldığı yerel merkezler geleceğin kentleri ya da yerel yönetimleri olarak halk kitlelerine lanse edilmekte ve böylece merkezi devletlerden yerel devletçiklere ya da eyalet devletlerine geçişin önü açılmağa çalışılmaktadır . Bu doğrultuda geliştirilen yerelleşme süreci ulus devletleri ve bunların başkentlerini kendisine hedef seçmiş olan küresel emperyalizmin çıkarlarına çok uygun düştüğü için , yeryüzü haritasında yer alan bütün devletyapıları kökten sarsılmakta , halen var olan iki yüz ulus devlet düzeninden ,yerelleşme ya da kü-yerel atılımlar ile gündeme getirilen yeni kent merkezlerinin çevresinde oluşturulacak iki bin eyalet devleti oluşumuna doğru bir yeni açılım ,büyük sermayenin çıkarlarına uygun düşecek bir çizgide gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır.
Emperyal merkezlere karşı ulus devletlerin direnmeleri...
Emperyal merkezlere karşı ulus devletlerin direnmeleri ve kendilerini korumaları doğrultusunda önlemler almasına izin vermemek üzere , kü-yerel oluşumları hızlandıracak bazı uluslar arası toplantılar yapılarak resmi belgeler yayınlanmış , bu doğrultuda ulus devletlerin katılımı ile evrensel çizgide geçerli olacak protokollar imzalanmıştır . Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bunların içinde en önde gelen hukuk belgesidir . Yüzyıllar süren savaşlar döneminden sonra bir kıtasal birlik etrafında bir araya gelerek Avrupa Birleşik Devletleri ya da Avrupa Birliği oluşumu çerçevesinde birleşmeğe çalışan Avrupa ülkelerine küresel sermaye yerel yönetimler özerklik şartını dayatmaktadır . Bugün elliye yakın devletin yer aldığı Avrupa kıtasında bir bölgesel birlik var olan devletlerin kendilerini korumaları yüzünden kurulamadığı için ,kıtasal bütünleşmenin yolu gelecekte kentler arası birliğe doğru kaydırılmağa çalışılmakta ve bunun için de Avrupa kentleri , devletlerin kurulu bulunduğu başkentlerin yönetiminden çıkartılmak istenmektedir . Orta çağ Avrupası’ nın haritası incelendiğinde beş yüz civarında kent devletinden oluştuğu görülmektedir . Kentler arası ilişkiler ile sınırlar ortadan kalktığı için , ve daha kolay ilişkiler oluşturulabildiğinden , bir bölgesel birliğe yönelen Avrupa coğrafyasındaki ulus devletler ortadan kaldırılmak istenmekte ve bu devletlerin başkentlerinin ülke içindeki kentler üzerindeki hegemonyasına son verilerek tüm kentler geleceğe dönük olarak serbest bırakılmağa çalışılmaktadır . Bölgesel birlik oluşturulurken , ulusal sınırlar aşılmakta ve tüm kentler uluslar arası kurallara bağlı kılınarak , başkentlerin merkezi devlet yapılanmaları ortadan kaldırılmak istenmektedir . Böylece , ulus devletlerden önce eyalet devletlere daha sonraki aşamada da kent devletlerine yönelerek , bir Avrupa kıtasal birliğinin küresel sermayenin güdümünde oluşturulması planlanmaktadır . Yerelleşme olgusu , aynı zamanda küreselleşmenin önündeki engel olan ulusal ve merkezi devletleri ortadan kaldırdığı için ,kü-yerel bir yapılanmanın elde edilmesini sağlamaktadır .
Yerelleşme bir anlamda demokrasinin doğal gereği olarak kabül edilmekte
Yerelleşme bir anlamda demokrasinin doğal gereği olarak kabül edilmekte ve bu doğrultudaki gelişmeler yeni demokrasi projeleri ya da demokratikleşme süreçleri ile desteklenerek , yerel yönetimler öne çıkartılmağa çalışılmaktadır .Bir anlamda demokratik ilerlemeler ile yerelleşme olguları paralel gitmekte , devletlerin merkezi yapılarının hedef alınarak tasfiye edilmelerinde bunlar beraberce kullanılmaktadır. Demokrasi kavramı ile cumhuriyet düzenleri sarsılırken , yerel yönetimler yolu ile de merkezi yönetimler devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır . Bugünün ulus devletlerini merkezi ve üniter yapıları ile ortaya çıkartan geçmişten gelen siyasal ve sosyal gelişmeler e bugün yer verilmemek istenmekte , bunların tamamen tersi doğrultuda sosyal olaylar uzaktan kumandalı manüple edilerek , küresel sermayenin yeni dünya düzene doğrultusunda bütün ülkeler yepyeni yapılanmalara doğru sürüklenmektedirler .İmparatorluklardan ulus devletlere giden yolda devlet merkezleri ve başkentler kutsal bir yere sahipken , bugün tamamen tersi bir doğrultuda kentler ve yerel yönetimler öne çıkartılmakta , geleceğin ideal devlet biçimi olarak yerel devletleşmeler açık bir destekleme ile gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . Her türlü yerel değer önemsenerek öne çıkartılırken , merkezin temsil ettiği değerler ya da başkentlerin konumu ile ilgili oluşumlar ya da toplumsal birikimler sanki yokmuş gibi hareket edilmektedir . Kasıtlı bir yerelcilik giderek bütün dünyada küresel sermayenin desteği ile yüceltilirken , her türlü merkezi değer kötülenerek devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır . Tarihin ilk dönemlerinden bu yana devam edip gelen yerelleşme ve merkezileşme çekişmesinde , merkezi yapıya sahip olan ulus devletleri yıkma doğrultusunda küresel sermaye açıkca yerel yönetimlerden yana bir tutum izleyerek büyük ulus devletlerin merkezi güçlerinden kurtulmağa çalışmaktadır . Sivil toplum kuruluşları ile beraber yerel yönetimler , gelinen bu yeni aşamada küresel sermayenin taşeronları ve işbirlikçileri tarafından ulus devletlere karşı kışkırtılarak açıktan kullanılmaktadırlar . Her ikisine de batının emperyal ülkelerinden ve sermaye merkezlerinden para yardımı geldiği için , yerel yönetimler dernekler ve vakıflar ile kendi devletlerine karşı açıkça kullanılmaktadırlar . Bir anlamda devlet düşmanlığı yerelleşme ve sivil toplumculuk girişimlerinin ana uğraşısı konumuna gelmektedir .
Yerelleşme olgusu aynı zamanda yerel yönetimlerin örgütlenmesini de beraberinde getirir
Yerelleşme olgusu aynı zamanda yerel yönetimlerin örgütlenmesini de beraberinde getirdiği için , her ülke ya da bölge açısından yerinden yönetim gibi bir ilke doğal bir sonuç olarak öne çıkartılmaktadır . Yerelleşme ya da yerelcilik ansiklopedik anlam olarak merkez yokluğu anlamına gelmektedir . Belirli merkezlerden rahatsız olan yerlerde, o yerde yaşayan insan toplulukları kendi aralarında bir araya gelerek ve örgütlenip yerel yapılanmalara giderek yerel yönetimleri ortaya çıkarabilirler , Yerel yönetim bir yerin ya da bölgenin oradan yönetilmesi , başka hiçbir yere ya da merkeze bağlı olmaması anlamına gelmektedir . Yerel yönetimler ,bazen bütünüyle yerinden yönetimi ya da kısmı olarak bir yerel insiyatifin örgütlenmesini temsil etmektedirler . Merkez yokluğu ya da merkezsizlik yerel yönetimlerin doğal sonucudur . Belirli bir merkeze bağlı olmayan belirli bir yörenin insanlarının bir araya gelerek kendi kendilerini yönetme ya da yörelerini yerinden yönetim biçimi ile yönetebilme hakları doğal olarak vardır . Dünya tarihindeki önemli gelişmeler ve bu doğrultuda ortaya çıkan oluşumlar , zaman zaman büyük siyasal yapıların çöküşünü ya da dağılmasını gündeme getirdiği için , böylesine geriye dönük olumsuz gelişmeler karşısında kalan her yöre toplumunun kendi yerel yönetimini oluşturarak , kamu hizmetlerinin ve yöresel sorunlarının, yerel insiyatifler ile yönetmeleri mümkün olabilmektedir . Dünya tarihinin ortaya koymuş olduğu bu gibi gelişmeler , yeni dünya düzeni planlarına kalkışan küresel sermaye açısından da ders verici olmuş ve ,zaman içinde dağılan büyük devletlerin geriye bıraktığı kalıntılar içinden yerel yönetimlerin çıkması gerçeğini göz önünde bulunduran finans kapitalin patronları , dağılma ile zaman içinde çıkan yerel yapılanmaları önceden planlayarak bu kez normal koşullar içinde bir dağılmanın ötesinde acil koşullar çerçevesinde ulus devletleri ve merkezi büyük yapıları çözmek ve parçalayarak önceden hazırlanmış bir dağıtma operasyonunu yerelleşme süreçlerini destekleyerek gündeme getirmekte ve böylece kü-yerel bir programı uygulama alanına aktarmaktadır . Büyük imparatorluklar beş ya da altı yüz yıl yaşama şansına sahip olmalarına rağmen , uluslar arası finans kapital böylesine uzun bir zaman içinde dağılma senaryolarını beklemeden hareket etmekte ve bir an önce kendi küresel imparatorluğunu kurabilme doğrultusunda , hiç beklemeden kü-yerel projelerin yerel yönetimler üzerinden uygulanması ile acele olarak dağıtma senaryosunu gerçekleştirebilmenin arayışı içinde olmaktadır .
Kü-yerel projenin içinde yer alan çok önemli bir başka kavram
Kü-yerel projenin içinde yer alan çok önemli bir başka kavram olarak ,hizmette halka yakınlık anlamına gelen subsidiarite kavramı kullanılmaktadır . Bugünün küreselleşme eğilimlerine uygun bir çizgide gelişen Avrupa Birliği gibi büyük kıtasal oluşumlarda , merkezi yönetimi devre dışı bırakmak yerelleşmeyi daha geniş boyutlarda uygulayabilmek doğrultusunda bir de hizmette halka yakınlık anlamında , yerine koyma ya da ikame etme anlamlarına da gelecek bir tarzda subsidiarite kavramı , merkezi yönetimin yerine yerel yönetimi geçirebilme amacıyla fazlasıyla kullanılmaktadır . Dışarıdan gelen baskı ve dayatmalara karşı halk kitlelerin tepki göstermesi ve tepkilerin gelişerek karşıt akımlara zemin hazırlaması gibi durumları önleyebilme doğrultusunda , bu ilke devreye sokularak , kü-yerel projelere devam edilmek istenmektedir . Avrupa kıtası ülkeler ya da devletler Avrupa’sından bölgeler ya da halklar Avrupasına doğru bir dönüşüme zorlanırken , kü-yerelleşme gene önde gelen bir çizgide uygulama alanına getirilmekte ve ,yerel hizmetlerin yerel yönetimler çatısı altında örgütlenmesiyle devlet merkezleri ya da başkentler ile ilişkiler kesilerek , yerelleşme üzerinden küreselleşmeye yönelen bir oluşum düzeni gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . Hizmette halka yakınlık gibi halk kitlelerine hoş görünen cilalı kavramlar kü-yerelleşme doğrultusunda geliştirilirken ,toplumlar merkezi devletin kontrolu dışına çıkarılmakta ve bu yoldan küresel emperyalizmin dünya halklarını bütünüyle denetimi altına alabilmesinin yolları açılmak istenmektedir . Avrupa Birliği bir kıtasal oluşum ya da Avrupa Birleşik Devletleri olarak oluşturulmağa çalışılırken , ulus devletlerin direnişleri bu yollardan aşılmağa çalışılmakta , uluslar ve onların devletleri tarihin çöplüğüne doğru süpürülürken , kü-yerel projeler üzerinden hem bölgesel hem de küresel yapılanmaların önü açılmağa çalışılmaktadır . Avrupa topluluğu bu doğrultuda yönlendirilirken , tarihin bir sonucu olan uluslar ve onların ulus devletleri tasfiye olmağa mahkum edilmektedirler .
Kü-yerel projelerin temelinde geçmişten gelen yerellik o ilkesi
Kü-yerel projelerin temelinde geçmişten gelen yerellik o ilkesi bulunmakta ve geleceğe dönük ulus devlet ötesi oluşumların tezgahlanmasında bu ilke ana bir kural olarak uygulanmaktadır . Yönetim sistemlerinin demokratikleşmesi görünümünde sürekli olarak yerellik ilkesi öne çıkarılmakta vatandaşların ülke yönetiminde etkisinin artırılması gerekçesi ile de merkezi yönetimin gücü ve üniter yapının bütünlüğünün yıkılmasında yerellik ilkesi haklı gösterilerek dıştan güdümlü dönüşüme devam edilmeğe çalışılmaktadır . Bütün bilgilerin merkezde toplandığı ,ülke ile ilgili tüm kararların gene merkezde alındığı ulus devlet yapıları aşılırken , daha geniş kıtasal oluşumlara yol açacak ve bunlar üzerinden de bir büyük dünya konfederasyonunu küresel sermayenin güdümünde oluşumunu gerçekleştirecek açılım ve atılımlar birbiri ardı sıra gerçekleşme aşamasına gelecektir . Hizmette halka daha yakın durma gibi bir görünümden yararlanan kü-yerelcilik ,küresel imparatorluğa yerel yönetimler üzerinden gitmeyi hedeflemekte ve bu doğrultuda en büyük engel olarak öne çıkan başkentleri devre dışı bırakarak tek merkezli bir finans kapital imparatorluğunun hazırlıklarının tamamlanmasını sağlamaktadır . Dışlanan başkentler bir araya gelmedikçe ve küresel büyük şirketler tarafından empoze edilen dıştan güdümlü kü-yerel planlara karşı bir işbirliği ya da ortak bir çalışma düzenine gitmedikçe , önceden kurgulanmış olan sistem çalışmakta ve ulus devletler düzeninden küresel şirketler egemenliği dönemine geçiş doğrultusunda hızlı bir dönüşüm yaşanmaktadır . Devletlerin merkezi yönetiminin kesin otoritesini silmeğe çalışan tekelci şirketler açısından yerelleşme alternatif olarak devreye girmekte ve bu doğrultuda kü-yerel projeler şirketlerin desteği ile uygulamaya getirilmektedir .Halka en yakın yönetimleri hizmetin halkla bütünleştirilmesi biçiminde gündeme getiren kü-yerel politikalar ,halk kitleleri için aldatıcı olmakta , sivil toplum kuruluşları ya da yerel yönetimler üzerinden tekelci şirketlerin kucağına sürüklenen halk kitleleri , zaman içinde vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları kendi devletlerine düşman bir hale düşürülerek , üniter devlet yapılarını bölücü bir konuma iteklenmektedirler . Küresel sermayenin güdümündeki medya organları aracılığı ile beyinleri yıkanan halk kitleleri böylesine oyunlara alet edilirken , ulusların egemenliği ya da halkların kendi kaderlerini belirlemesi ilkesi doğrultusunda kurulmuş olan ulus devlet yapıları hızla bir çöküşe mahkum edilmektedirler.
Hizmetler yerelleştirilirken,
Hizmetler yerelleştirilirken, hizmete en yakın yönetim olarak lanse edilen yerel yönetimler aynı zamanda halka da en yakın yönetim biçimi olarak tanıtılmakta , halkların yerinden yönetiminde yerel yönetimlere kilit bir misyon yaratılmaktadır . Bu doğrultuda , yerel yönetimlerin özerkliği talep edilmekte ve hiçbir biçimde merkezi yönetimin müdahalesi ya da ulusal egemenlik düzeninin gerektirdiği bir biçimde ulusal insiyatifin yerel yönetimlerde etkili olmaması için özerklik başlıca kaçış yolu olarak görülmektedir . Alt kimlikçi yapılanmalar , ülkenin belirli bölgelerinde farklı etnik ya da dinsel yapılanmalara gitmek isteyen bölücü akımlar ulusal egemenliğin dışına çıkmak ve merkezi yönetimin baskısından sıyrılabilmek üzere özerkliği bir kurtuluş yolu olarak görmektedirler . Özerklik yerel yönetimlere bir hak ve hukuk statüsü olarak tanınınca ,ülkenin bölünmesine ve merkezi devletin çöküşüne giden yol açılmakta ve bu doğrultuda kü-yerel açılımlar yeni küçük eyalet devletçiklerinin oluşumunu sağlayarak , büyük ulus devletlerin küçültülmesine yardımcı olmaktadır . Ayrı bir tüzel kişilik çatısı altında örgütlenen yerel yönetimler ,kü-yerel açılımlar doğrultusunda kendi kendine açılım yapabilir bir noktaya getirilebilmekte ve ayrıca dışarıdan sağlanacak maddi destekler ile , küresel yeni dünya düzeni oluşumu çizgisinde yönlendirilebilmektedirler . Özerklik statüsü bu açıdan bir güvence sağlamakta ve böylece yerel yönetimler merkezi yönetimin ya da ulus devletin kontrol alanı dışına çıkarak geleceğin eyalet devletlerinin oluşum süreçleri hızlandırılmaktadır . Her yerel adım böylece aynı zamanda ulus devletin dışına çıkılarak küreselleşmeye yönelen bir oluşumun öncüsü de olabilmektedir . Ulus devlet içinde yerelleşmek ya da merkezden kopuk bir yapılanmaya gitmek aynı zamanda tamamen tersi bir çizgide dışa açılarak aynı zamanda küreselleşmek anlamına da gelebilmektedir . Merkezi yönetimin sakıncaları ,bürokratik yapısı ile otoriter baskıları sürekli olarak gündemde tutularak ulus devletler kötülenmekte ,yerelleşme ise bu gibi tuzaklardan kaçış olarak gösterilirken yeni bir özgürleşme olarak kamuoyuna benimsetilmeğe çalışılmaktadır . Yerelleşme halk topluluklarını merkezden uzaklaştırırken sanki özgürleştiriyormuş gibi bir durum ortaya çıkarmakta ama , başkentlerden kopan bölgelerin küresel sermaye ve ona bağlı tekelci şirketlerin saldırısı ve sömürüsü altına girmesine yol açarak yeni bir emperyalizmin ve buna bağlı olarak gündeme gelen köleleştirmenin öne çıkmasına neden olmaktadır .
Kü-yerel uygulamalardan birisi olarak gündemde gelen kentlerin dışa açılması
Kü-yerel uygulamalardan birisi olarak gündemde gelen kentlerin dışa açılması , başkentlerin güdümü dışına çıkarak uluslar arası kuruluşlar ile bağlantı içine girmesi son yıllarda fazlasıyla görülmektedir . Özellikle Uluslar arası Para Fonu ya da Dünya Bankası gibi çok büyük evrensel kuruluşlar , devletlere ya da hükümetlere kredi açmayı bir yana bırakarak kentlere ve belediyelere kredi vermeğe başlamışlardır . Bu gibi uygulamaların sonucunda bir çok geri kalmış bölge kenti ve onların belediyeleri başkentleri by-pas ederek dışa açılmışlar , büyük ekonomik kuruluşlardan ya da uluslar arası bankacılık sisteminden yüklü krediler alarak kendi yöresel sorunlarını çözmeğe çalışmışlar ama sonunda gene kendi devletlerine ve de başkentlerinin yönetimine muhtaç bir duruma düşmüşlerdir .Yöresel sorunlarının çözüm projelerine finans kaynağı sağlamak üzere yurtdışından borç para sağlayan bazı kentler , aldıkları borçları geri ödeyememişler ve zaman içerisinde kapitalist ekonomik sistemin faiz bataklığına sürüklenerek iflas bayrağını çekmek zorunda kalmışlardır . Krediler yolu ile ulus devletleri çökerten küresel kapitalist sistem benzeri uygulamaları , borç tuzağına düşürdüğü kentler ya da yerel yönetimler içinde uygulamaya devam edince bir çok yerel yönetim iflas ederek gene kendi ülkelerinin devletinin himayesine sığınmak zorunda kalmışlardır . Kü-yerel projeler yerel yönetimleri merkezden uzaklaştırırken , yeni ufuklara açılan yerel yönetimler borç bataklarında sürüklenirken okyanuslarda boğulurken gene kendi devletlerine avuç açma noktasına gelmişlerdir . Kapitalisz tuzaklar merkezi yönetimler ile beraber yerel yönetimleri de iflas noktasına itekleyince , kü-yerel projeler iflas etmiştir . İnsanlığın doğasına aykırı olan kapitalist emperyalizmin sömürgeciliği , küreselleşme ya da yerelleşme oyunları ile insanlığı yeniden köleliğe mahkum etme aşamasına getirmiştir .Etnik toplumlara devlet kurdurma projeleri ,kü-yerel politikalar ile dıştan desteklenmesine rağmen , yerel yönetimlerin güçsüz kalması ve bu yüzden kapitalist sistem içinde batma noktasına gelmesiyle etkinliğini yitirerek devre dışı kalma noktasına gelmiştir .
Küresel şirketlerin ulus devletleri tarih sahnesinden silme girişimleri
Küresel şirketlerin ulus devletleri tarih sahnesinden silme girişimleri aşamasında gündeme getirilmiş olan kü-yerelleşme , İMF ve Dünya Bankasın’dan borç alarak başkentlere savaş açan yerel yönetimlerin iflas etmesi üzerine artık durma noktasına gelmiştir . Merkezi devletin sahip olduğu güçlü yapılanmadan yoksun kalan yerel yönetimler dış dünyaya açılınca cılız kalmışlar ve geleceğin kent devletlerini tekelci şirketlerin desteği ile uluslara karşı oluşturma yolunda kendilerinden beklenen adımları atamamışlardır . Geçmişten gelen yerelleşme olgusu , küreselleşme aşamasında kü-yerel projelere dönüştürülmek istenmiş ama ,büyük sermayenin çıkmazları ve sorunları yüzünden bu açılım bitme noktasına gelmiştir . Büyük parasal destekler ile kentleri başkentlere karşı kışkırtma ya da geleceğin kent devletlerini oluşturma noktasında eyalet devletlerine dönüştürme girişimlerinin çoğunlukla başarısız kaldığı görülmektedir . Çeyrek yüzyıllık küreselleşme döneminde birbiri ardı sıra görülen yerel yönetim iflasları , yerel yönetimlerden yerel devletlere geçme senaryolarının gerçekçi olmadığını ve birer ütopyadan öte gitmediğini açıkça göstermiştir . Bir çok etnik kavgaya ve de cemaat çekişmesine yol açan yerelleşme süreçlerinde , toplumların iç savaşa gitmesine neden olunmuş ve ve küçük yerel yapılar arasındaki çekişmeler büyük toplum yapılarında karışıklığa ve bazen da iç savaşlara yol açmıştır . Güçlü bir merkezin ortadan kaldırılması , toplumsal alanda kaosa giden süreçlerin de başlangıcı olduğu için ,artık kü-yerel projelerden ya da uygulamalardan söz edebilmek giderek zorlaşmıştır . Küresel sermayenin taşeronu konumundaki neo-liberal kadrolar ya da kuruluşların , fanatik ulus ,devlet ya da başkent düşmanlığının ötesinde ,hiçbir işe yaramayan kü-yerelleşme artık insanlığın gündeminden düşme aşamasına gelmiştir . Bir devlet çatısı altında halkı ile bütünleşmeyen , bölücü ve parçalayıcı kü-yerel girişimlerin kamu zararına yol açtığı kesinleşince , küresel emperyalizmin dayatması olan kü-yerelleşme süreci durma noktasına gelmiştir . Aradan geçen çeyrek asırlık zaman dilimi ,kü-yerelleşmenin gerçek dışı olduğunu , dünyanın bugünkü koşullarına uymadığını kanıtlayınca , bütün dış çabalara ve uzaktan kumandalı manüplasyonlara rağmen, kü-yerelci bir yapılanma başarılamamıştır .
Batı kapitalizminin dünya imparatorluğu
Batı kapitalizminin dünya imparatorluğu için zorlanan kü-yerelleşme diğer küresel politikalar gibi bitme noktasına geldiğinde , insanlık artık yerelleşmeyi yeniden düşünmek ve bugünün dünyasının koşullarına uygun bir biçimde gerçekçi bir tarzda düzenlemek durumundadır . Bir çok ülkede yerelleşme dışarıda küresel emperyalizme uygun bir yapılanma sağlayamamıştır ama , insanlığın geleceği açısından cumhuriyet devletlerinin kendi toplumlarını daha gelişmiş bir çizgide yönetebilmeleri açısından gene de demokratik bir alternatif olarak geçerliliğini korumaktadır . Bu nedenle , yerelleşme olgusu artık küresel şirketlerin ve emperyalizmin güdümünden kurtarılarak , merkezi ulus devletlerin yönlendirmesi doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır . Böylesine yeni bir yaklaşım yeni bir kavramlaştırma yaklaşımı çerçevesinde ME-YEREL ya da MERKEZİ YERELLEŞME olarak adlandırılabilir . Geçmişten gelen bir alışkanlıkla , yerelleşme hep merkezin yokluğu anlamında adem-i merkeziyet kavramı ile açıklanmağa çalışılmış ve sürekli olarak merkeze ya da merkeziyetçiliğe karşı gibi gösterilmiştir . Bugünkü ulus devlet ya da üniter devlet modelleri incelendiği zaman, hem merkezi yönetimlerin hem de yerel yönetimlerin aynı anayasa ile yönetilen ortak bir devletin çatısı altında yer alabildikleri görülmektedir . Merkezi ve yerel yapılar ortak bir çatı altında buluşabildiğine göre , o zaman bu iki kavramı birbirine karşıt bir doğrultuda değil ama , yan yana ve birbirini tamamlayıcı bir doğrultuda ele almak mümkün olabilmektedir . Bu çerçevede ,bir devletin merkezi yapısının yanı sıra yerel yönetimler de yer alabilmeli ve merkezin kontrolü altında yerelleşme güçlendirilerek , artan nüfusun ve kamu gereksinmelerinin karşılanmasında merkez ve yerel yönetimler işbirliği sayesinde daha üst düzeylerde geliştirilebilmelidir . Yerel yönetimler başkentlere karşı ya da merkezi devlete düşmanlık içinde bir gelişmeye yönelmemeli ,ulus devletlerin merkezi ile anlaşarak MERKEZİ YERELLİK , ya da ME-YEREL ilkesi doğrultusunda geleceğe dönük gelişme programlarına yönelebilmelidir . Ancak böylece her yerel yönetim kendi ülkesinin koşullarına uygun düşen bir yeni yapılanma süreci içine girebilecek ve böylece küresel emperyalizmin sömürge batağından ulus devletlerin koruyucu şemsiyesi altında kendisini kurtarabilecektir . İflas tehlikesi olmayan yerel yönetimler , kendi ülkeleri ve de merkezi devletleri ile beraber doğal gelişim süreçlerini tamamlayarak yeni dünya düzeninde daha güvenli bir konumda var olabileceklerdir .
MERKEZİ YERELLEŞME
Şimdiye kadar merkeziyetçilik ve adem-i merkeziyetçilik ayrı ayrı ele alınmış ve sanki bu iki akım birbirine düşmanmış gibi bir ortam yaratılmıştır . Bugün gelinen aşamada artık geçmişten gelen deneylerin bir bütünsellik içerisinde değerlendirilmesiyle ,daha üst düzeyde çağdaş bir kamu yönetiminin gerçekleştirilebilmesi için merkeziyetçilik ile yerelcilik ya da yerelleşme birlikte ele alınmak durumundadır .Bir devlet geleceğe dönük kendisini yenilerken , hem merkezi yapısında hem de taşrada yer alan yerel yönetimlerde yenileşmeyi bir bütünsellik içinde birbiriyle bağlantılı olarak ele almak durumundadır . Merkezde yeni yapılanmayı sağlayan idari reformlar yapılırken , yerel yönetimler de de benzeri yenilemelere gidilmelidir . Türkiye’de küresel baskılar ile gündeme getirilen kamu yönetimi reformu ile beraber yerel yönetimler reformu girişimlerinin başarısız kalmasının ana nedeni , bunların belirli bir bütünlük içerisinde ele alınmamasıdır . O zaman , sadece yerelcilik yaparak ya da yerelleşmeyi öne çıkararak ,bir idari reformun yapılamayacağı artık açıkça ortadadır .Artan nüfus dikkate alınarak yerel yönetimler güçlendirilmeli ,yerel yönetimlere kendi bölgelerindeki etkinliklerini artıracak düzeyde yeni yetkiler verilebilmelidir . Ne var ki , yerel yönetimlerin güçlendirilmesi , merkezin tasfiyesi anlamına da gelmemeli , tıpkı yerel yönetimler de olduğu gibi merkez de benzeri doğrultuda daha da güçlendirilmelidir . Böylece , ME-YEREL ilkesi doğrultusunda ,başkent’de yer alan merkezi devlet ile buna bağlı olan yerel yönetimler bir bütünsellik içerisinde güçlendirilerek ülkenin kamu yönetimi ve kamu hizmeti gereksinimleri en üst düzeyde karşılanabilmelidir. MERKEZİ YERELLEŞME , yapılacak idari reformun esası olmalı , böylece var olan ulus devletler dağılmadan , merkezi devletler kü-yerel politikalar ile çökertilmeden insanlığın beklentilerini karşılayabilecek yepyeni bir kamu örgütlenmesi , ulusal çizgide geliştirilecek idari reformlar ile başarılabilmelidir . Yerel yönetimler ile merkezi yönetim birlikteliğinden daha güçlü kamu yönetimi teknikleri ortaya çıkabilmeli ve , giderek artan nüfusun gereksinmeleri doğrultusunda daha gelişmiş yönetim biçimleri ile daha mutlu ve düzenli bir yeni dünya düzeni kurulabilmelidir .
KÜ-YEREL POLİTİKALAR İLE KAOS DEĞİL AMA!..
KÜ-YEREL POLİTİKALAR İLE KAOS DEĞİL AMA ME-YEREL POLİTİKALAR İLE BİR DÜZEN KURULMALIDIR. KAOS’tan SONRA YENİ DÜZEN İSTEYENLERE DÜNYA BIRAKILMAMALIDIR. YENİ DÜNYA DÜZENİ SAVAŞ İLE DEĞİL BARIŞ VE DAYANIŞMA İLE KURULMALIDIR. KÜ-YEREL POLİTİKALAR İLE ETNİK VE DİNSEL ÇATIŞMALARA İZİN VERİLMEMELİ, ME-YEREL POLİTİKALAR İLE DAYANIŞMA VE BARIŞ İÇİNDE DÖNÜŞÜM SAĞLANMALIDIR. ME-YEREL POLİTİKALAR İLE HER ÜLKEDE İŞBİRLİĞİ VE DAYANIŞMA GERÇEKLEŞTİRİLMELİ VE DÜNYA’YA BARIŞ GETİRİLMELİ, YENİ DÜNYA DÜZENİ İÇİN TÜM İNSANLIK ORTAK MÜCADELE ETMELİDİR. ME-YEREL POLİTİKALAR İLE HER TÜRLÜ ÇATIŞMA ÖNLENMELİ VE BARIŞ İÇİNDE BİR GELECEK HAZIRLANMALIDIR.

13 Aralık 2018 Perşembe

BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN "Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN" (ANKARA KALESİ NO: 170 - Ankara,25 Nisan 2013) - Geçen Mart ayının son haftası içinde ,Tunus’un başkentinde ,dünya halklarının temsilcilerinden oluşturulan DÜNYA SOSYAL FORUMU ‘nun son kongresi yapıldı .Dünya medya ve basın organlarından geniş yer bulan bu kurultayın toplantı sonucunda tüm insanlığa seslenen bir bildiri “BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN “ başlığı altında yayınlanmıştır .

ANKARA KALESİ NO: 170  
"BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN"
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
Ankara, 25 Nisan 2013

Geçen Mart ayının son haftası içinde ,Tunus’un başkentinde ,dünya halklarının temsilcilerinden oluşturulan DÜNYA SOSYAL FORUMU ‘nun son kongresi yapıldı .Dünya medya ve basın organlarından geniş yer bulan bu kurultayın toplantı sonucunda tüm insanlığa seslenen bir bildiri “BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN “ başlığı altında yayınlanmıştır .Küresel sermayenin satın almış olduğu Türkiye’deki liberal ya da dinci yayın organlarının hepsinin görmezden geldiği bu önemli toplantı ve bildirinin üzerinde fazlasıyla durulması gerekirken ,kapitalist düzene teslim olmuş yayın ve yazar kadrolarının patronlardan gelen direktifler doğrultusunda hareket etmeleri yüzünden ,dünya insanlığı için yaşamsal öneme sahip olan bu halklar kurultayı görmezden gelinmiştir . Belli başlı yayın organlarında doğru dürüst yer verilmeyen , Dünya Sosyal Forumunun son kongresinde ,küresel sermaye diktatörlüğü kurmağa çalışan para babalarının oluşturdukları finans kapital boyunduruğu altında ezilmek istenen halk topluluklarının temsilcileri bir araya gelerek , uluslar arası bir dayanışma ortamında emperyalist kapitalistlere teslim olmayacaklarını ve onların insanlığa dayattığı küresel faşizmin tek yol olmadığını , halkların dayanışması yolu ile daha adil ve insancıl bir düzen kurulabileceğini ve bu doğrultuda başka bir dünyanın mümkün olduğunu evrensel bir bildiri ile ortaya koymuşlardır .

Küresel emperyalizm karşıtı olan dünya devletleri ve halklarının temsileri her yıl bir başka ülkede bir araya gelerek ,Dünya Sosyal Forumu adı altında batı merkezli dayatmalara karşı çıkarak , çeşitli saldırı ve işgal girişimlerine karşı dayanışma içinde birbirlerine yardım ederek , alternatif bir küresel dünya arayışı içine girmişlerdir . Atlantik emperyalizmi ve Siyonizm işbirliği ile başlatılan Arap Baharı karışıklıklarının ilk ortaya çıktığı yer olan Tunus kentindeki büyük alanda tüm katılımcıların iştiraki ile başlayan Dünya Sosyal Forum’una ,bu yıl 127 ülkeden 30 binden fazla katılımcı geldiği için ,forum programında salon toplantıları kadar sokak yürüyüşlerine ve meydan mitinglerine de yer verilmiştir . Küreselleşme işbirlikçisi sivil toplum kuruluşlarına karşı mücadele veren bütün işçi sendikaları , her ülkenin ulusal demokratik kuruluşları ile emperyalizme karşı çıkan bütün antiemperyalist kuruluşlar “ başka bir dünya mümkün “sloganı altında bir araya gelerek bütün dünyaya seslerini duyurabilmek üzere haykırmışlar ,düzenledikleri toplantılarda aldıkları kararlar ile geleceğe dönük daha aktif bir mücadele içine girmişlerdir . Toplantıdan bir ay önce ölen Venezuella’nın antiemperyalist devlet başkanı CHAVEZ’in ruhu , sosyal forumun bütün toplantılarında antiemperyal rüzgarlar estirmiş ve kararlar bu doğrultuda emperyalizme karşıt bir çizgide alınmıştır . Arap baharının başlatılması için evinin bahçesinde batılı gizli servisler tarafından öldürülen Şükrü Belaid ile Chavez’in posterleri bütün Tunus kentine asılmış ve onların resimleri altında toplantılar dizisi tamamlanmıştır . Toplantının Tunus’ta yapılması nedeniyle Orta Doğu’da yaşanan emperyalist saldırılar ve savaş kışkırtmaları , forumda ele alınan başlıca konular olmuş ve bu bölgelerde savaş ile teröre karşı neler yapılabileceği konusunda arayışlar sürdürülmüştür . Tunus olayları sonrasında Libya,Mısır ‘dan sonra Suriye’ye sıçrayan olaylar geniş boyutlarda ele alınmış ve bu doğrultuda ABD emperyalizmi ile İsrail Siyonizmine karşı bölge halklarının ve devletlerinin neler yapabileceği enine boyuna tartışılmıştır . Bölge devletlerinin ve halklarının bir araya gelerek dışa karşı savunmacı bir dayanışmaya girmesini istemeyen küresel emperyalistler işbirlikçi ajanlarını toplantılara sokarak antiemperyalist küresel bir dayanışmanın oluşmasını önlemeğe çalışmışlardır . Ne var ki bütün bu engellemelere rağmen gene de dünya halkları başka bir dünyanın mümkün olduğunu ve bu doğrultuda çalışacaklarını resmen ilan etmişlerdir .

Dünya Sosyal Forumu’nun 2013 Tunus zirvesinde “Başka bir dünya mümkün “ başlığı altında yayınlanan resmi sonuç bildirgesinde şu hususlara yer verilmiştir : Dünya Sosyal Forumu ,sosyal hareketlerin ,kapitalizme,ataerkil düzene,ırkçılığa ,ayrımcı ve baskının tüm biçimlerine karşı ortak gündem ,ortak mücadele oluşturmak için insanların bütün çeşitlilikleri ile bir araya geldiği yerdir . Katılımcılar neoliberal ittifaklara müdahale etmek ve doğanın onurunu koruyan bir gelişim için çeşitli alternatifler oluşturarak Latin Amerika’da olduğu gibi ortak bir tarih inşa etmek için bir araya gelmişlerdir . Bütün kıtaların halkları olarak ,küresel sermayenin egemenliğine ,ekonomik gelişim ve siyasi istikrar yanılsamalarıyla donatılmış vaatlere karşı mücadele edilmektedir . Diktatörleri devirmek ve neoliberal sisteme meydan okumak için Magrip bölgesinde ayaklanmalarla başlayan fakat yenilenen muhafazakar güçlerin egemenlik kurmağa çalıştığı bir süreç ile karşı karşıya kalınmıştır . Bu bölgedeki ayaklanmalar kamusal yerlerin işgaliyle ilham verici bir öfkeyi dünyanın tüm kıtalarına taşımıştır .Bankaları ,ulus ötesi şirketleri,medya holdingleri,uluslar arası kuruluşları ve neoliberalizmin kirlenmişhükümetleri ile kapitalizmin derinleşen krizinin şiddetlenmesitüm dünya insanlığını olumsuz etkilemektedir . Savaşlar,askeri işgaller,serbest ticaret anlaşmaları ve neoliberal kemer sıkma politikaları ,ortak malları ve kamu hizmetlerini özelleştiren,ücretleri ve sosyal hakları kesen ,işsizliğiartıran kadının görünmeyen emeğini daha da değersizleştiren ve doğayı yok eden bir ekonomik yapıyı ifade etmektedir . Bu tür politikalar zengin kuzey ülkelerine karşı daha sert grevler ile protesto edilirken ,artan göç,mülksüzleştirme ,artan eşitsizlik ve borçlandırma gibi sonuçlarıyla daha yoğunluklu olarak Akdeniz ülkelerinde protesto edilmektedir . Bu politikalar muhafazakarlığı artırırken ,kadın bedeni ve yaşamı üzerindeki egemenlik anlayışını da pekiştirmektedir . Ayaklanmalar üzerinde artan baskıları ,sosyal hareketlerin liderlerinin suikastler yolu ile ketledilmesi ,mücadele ve taleplerin kriminalize edilmesi topluca kınanmaktadır .

Sosyal forumun bildirgesinin ikinci kısmında ise şu konulara yer verilmiştir :Kapitalizme karşı ortak mücadele kararlılığının yenilenmesi için bu toplantı yapılmakta ve ortak bir strateji izlenebilmesi için rehberlik yapılabilmesi amacıyla bu toplantı yapılmıştır . Kapitalizmin ajanları olan ulus ötesi şirketler ile küresel finans isteminin örgütleri bütün dünyayı kamu mallarını,havayı,suyu,toprağı ve yer altı zenginliklerini özelleştirerek insanlığa yaşanacak bir dünya bırakmamaktadır .Bugün halklar üzerinde saldırı ve işgallerle baskı kurmağa çalışan ekonomik ve mali baskıların yaratmış olduğu kirli borçlara karşı çıkan sosyal forum üyeleri , ABD öncülüğünde zorla dayatılan serbest ticaret anlaşmalarına karşı çıkarken dünya halklarının hareket özgürlüğünü temel alan halkların egemenliğinde kurulacak başka bir küreselleşme alternatif olarak savunulmaktadır . İklim düzeni ve doğal yaşam kapitalist sistemin aşırı üretimi yüzünden bozulmakta ,fabrikalarda yeterli düzen kurmayan uluslar arası şirketler aşırı sera gazı üretimi ile atmosferi bozmaktadırlar . Genetiği değiştirilmiş yapay gıda düzeni ile yoksul halklar tehlikeye atılmakta ,ekonomik kalkınma masallarıyla ormanlar yok edilirken , arazilere el konulmaktadır . Kadınlara karşı şiddete karşı çıkan sosyal forum üyeleri ,toplumsal mücadeleler içinde kadının yer alması gerektiğini ,kadına karşı uygulanan şiddetin önlenmesi için adımlar atılmasının zorunluluğunu ,kadını metalaştıran ve ev içinde cinsel şiddete maruz bırakan her türlü girişime karşı çıkılmaktadır . Savaşa karşı barış için ,toprakların militarize edilmesine ve işgalciliğe ,sömürgeciliğe kesinlikle karşı çıkılmakta ; Haiti,Libya,Mali ve Suriye ‘de olduğu gibi insan haklarını koruma yalanı ile sürdürülen işgaller ve sahte söylemler kınanmaktadır . Doğal kaynakları alt üst eden yabancı askeri üsler kınanırken , İsrail ve Nato saldırganlığına açıkca karşı çıkılmakta ve bu doğrultuda örgütlenerek mücadele etme özgürlüğü savunulmaktadır . Dünya toplumsal hareketlerinin gelecekte kapitalist emperyal düzeni paramparça edecek , insanlığın tam anlamıyla küresel birliğe ilerleyebilmesi için her türlü sömürüye ,ırkçı baskılara ve saldırılara karşı her türlü mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceği dünya kamuoyuna açıklanmaktadır .

Türkiye’den bazı sendikaların katıldığı Dünya Sosyal Forumu zirve toplantısında çalışan halk kesimlerinin iş koşulları ve sorunları ile beraber , dünyadaki kadın sorunu çeşitli yönleriyle ele alınmıştır . İşçi sendikacılığının gerilemesi yüzünden öne çıkan memur sendikalarının daha güçlü bir biçimde katıldığı toplantılarda ,Türkiye’de yaşanmakta olan siyasal süreç ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan olumsuz gelişmeler de ele alınarak toplantılarda tartışma konusu yapılmıştır . Özellikle ,küresel kapitalist sistemin çıkarları ve baskıları doğrultusunda sürdürülen ekonomik politikaların yaratmış olduğu yaşam sorunları üzerinde durulmuş ,ileri demokrasi görünümü altında daha geri ve ilkel adımlarla Türkiye’nin geriye doğru bir gidişe yöneldiği çeşitli toplantılarda dile getirilmiştir . Tümüyle haksızlığa ve eşitsizliğe dayanan , küresel kapitalist sistemin çalışan halk kitleleri üzerinde yarattığı olumsuzluklar açıklanırken ,Türkiye’de yaşanmakta olan olumsuz siyasal gelişmelerin ülkeyi ne gibi çıkmazlarla karşı karşıya bıraktığı anlatılmağa çalışılmıştır . Türkiye’deki emek hareketi açısından Orta Doğu perspektifleri üzerine , foruma katılan sendikalar toplu bir sunum yapmışlardır . Emek ve kadın hareketlerinin birlikte hareket ederek forumun gündemini belirlemeleri yüzünden sonuç bildirgesinde de bu çizgideki örgütlerin isteklerine öncelik verilmiştir . Özellikle az gelişmiş ülkelerde yaşayan kadınların ezilmeleri ve baskı altında kalmaları nedeniyle, yaşanmakta olan sorunlar geniş boyutlar ile dile getirilerek dünya halkları bu doğrultuda bilinçlendirilmeğe çalışılmıştır . Toplumların yarısını meydana getiren kadınların sorunlarının öncelikli bir biçimde çözüme kavuşturulmasıyla insanlığın çokt daha hızlı bir kalkınma süreci içine gireceği bu toplantıda açıkca dile getirilmiştir .

Her yıl İsviçre’nin kayak kenti Davos’ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu , uluslar arası finans kapital düzeninin çıkarları doğrultusunda küresel bir imparatorluk kurabilme peşinde koşarken aşırı zengin bir düzeye gelen tekelci firmaların patronlarının isteklerine boyun eğmekte .bir avuç azınlık olan para babalarının çıkarları doğrultusunda dünya devletlerini hedef alan işgalci ve saldırgan politikalara öncelik veren bir uygulama çizgisini kararlı bir biçimde izlemektedir . Çeyrek yüzyıl önce ,beşte bir toplumu yaratmak üzere yola çıkan küresel kapitalist sistem , aradan bu kadar yıl geçtikten sonra beşte birlik bir zengin toplum yaratacağına , en sonunda yüzde birlik bir toplum noktasına gelerek duraklamıştır . Yoksulluk,açlık ve işsizliği dünyadan kaldırmak üzere yola çıkan küreselleşme akımı , aynı zamanda orta tabakaları da zenginleştirmeyi hedefliyordu . Ayrıca alt tabakalar orta tabaka haline gelirken ,orta tabakaların içinde beşte bir toplumunun yeni zenginleri ortaya çıkacaktı . Ne var ki ,böylesine yeni dengeler arayan bir yaklaşımın en sonunda beşte birden yüzde bire inmesiyle beraber , dünya kapıtalist sitmenin merkezi olan New York kentinde açlar ve işsiz yoksul kitleler “%I’e karşı %99” hareketini başlatmak zorunda kalmışlardır . Küreselleşme akımının yeni bir dünya dengesi kuracağına ,giderek finans kapital denilen merkezi yapılanmanın güdümüne girerek çok daha büyük bir haksızlığa dayanan yeni bir tür emperyalizmi tırmandırmasıyla , %99 hareketi kendiliğinden ortaya çıkarak , aşırı zenginleşen %I’e karşı harekete geçmiştir . Dünya Sosyal Forumunun kurulmasına neden olan olaylar zinciri ile , yoksul kitlelerin umudu haline gelen %99 hareketi zamanla antiemperyalist çizgide birleşerek , batı kapitalist sisteminin aşırı saldırgan ve işgalci girişimlerine karşı büyük bir dayanışma içerisine girmişlerdir . Dünya Ekonomik Forumu üzerinden , İMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığı ile insanlığa zorla dayatılan haksız ve eşitsiz ekonomik plan ve programların dünyayı her geçen gün daha kötü bir çizgiye doğru sürüklediği görülmüştür . İşte Dünya Sosyal Forumunun ortaya çıkışını , bu büyük haksız ve adaletsiz gidişe olan tepki ile açıklamak mümkündür .

İnsanlığın büyük birikimi olan Birleşmiş Milletleri bir yana atarak yerine Dünya Ticaret Örgütünü kuran , ve bu örgüt üzerinden dünya toplumlarını yeni bir küresel ekonomiye zorlayan ,tekelci şirketlerin küresel çıkarları doğrultusunda bütün dünyayı bir şirketler dünyası olarak gören küresel emperyalizmin bu çıkışlarına karşı çalışan halk kitlelerinin sendikaları öne geçerek bir sosyal dayanışma platformu arayışına girdikleri aşamada Dünya Sosyal Forumu oluşumu kendiliğinden dünyanın gündemine girmiştir . Küreselleşmenin ilk on yılı sona erdikten sonra ,ikibinli yıllar ile beraber Dünya Ticaret Örgütünün zirve toplantıları ile Dünya Ekonomik Forumunun yıllık toplantıları sosyal forumun öncüsü olan kuruluşlar tarafından yakından izlenerek ,aynı yer ve zamanda karşıt toplantılar düzenlenmeğe başlanmıştır . Karşıt toplantılar bazen açık hava mitingleri olarak meydanlarda gündeme getirilerek halk kitlelerinin katılımı da sağlanmış ve böylece dünya halklarının bir avuç azınlığın çıkar düzenine teslim olmayacağı gösterilmiştir . Özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin önde gelen kentlerinden birisi olan Seatle’da 2002 yılında toplanmış olan Dünya Ticaret Örgütü zirvesi bu konuda bir dönemeç olmuş ve yoksul Amerikalıların katılarak destek verdiği karşıt toplantı ve mitingler fazlasıyla etkin olarak ses getirince ,Dünya Sosyal Forumu’nun resmen kuruluşuna giden yol açılmıştır . Bir avuç patronun para babası olarak dünyayı satın alması girişimi olarak gelişen küresel emperyalizme karşı insanlığın en büyük başkaldırısı kapitalizmin merkezi olan Amerika Birleşik Devletlerinde gündeme gelmiş ve Seattle toplantısından sonra Dünya Sosyal Forumu resmen oluşma aşamasına gelmiştir . Dünya Ticaret Örgütünün başını çektiği Dünya Ekonomik Forumunun alternatifi olarak Dünya Sosyal Forumu bu aşamadan sonra insanlığın gündemine girmiştir .

Ezenlerin Dünya Ekonomik Forumu’na karşılık olarak gündeme gelen Dünya Sosyal Forumu bir anlamda ezilenlerin toplumsal dayanışma örgütlenmesi olarak gelişmiştir . Sosyal Forumların ortaya çıkışları ,farklılıklara,özyönetim etkinliklerine ,işbirliğine ve hiyerarşi yerine yataylığa ve birlikte öğrenmeye dayanan bir siyasal kültürü yaratma gereksinmesiyle yönlendirilmeğe çalışılmıştır Ezilen halk kitlelerinin ezen konumundaki küresel emperyalizme karşı kendini koruma çizgisinde bir alternatif arayışına sahne olan sosyal forumlar bir anlamda ezilenlerin yakınlaşma ve dayanışma platformları olarak gelişme göstermiştir . Küresel emperyalizmin beşiği olan ABD’nin yanıbaşındaki güney Amerika kıtasındaki siyasal ve sosyal tepkiler zamanla siyasal alana yansımalar gösterince brezilya İşçi Partisi bu gelişmeler ile yakından ilgilenmek durumunda kalmış ve sosyal sorunları daha iyi izleyebilme doğrultusunda Sao Paulo kentinde ilk sosyal forumu örgütlemiştir . Bu kentin yanı başında yer alan Porto Allegre kenti ise çok başarılı bir biçimde uygulamış olduğu katılımcı belediyecilik uygulaması ile radikal bir dönüşüme imza atarak öne çıkınca ,bütün sosyal kuruluşlar ilk örgütlü forum toplantısında Brezilya’nın Porto Allegre kentinde 2003 yılında düzenlemişlerdir . Brezilya İşçi Partisinin öncülüğündeki bu girişime , Vatandaşlık girişimleri hareketi ,Barış ve Adalet için arayış hareketi , Vatandaşların yararına finansal hareketler topluca katılım gösterince iş büyümüş ve hızla bir alternatif uluslar arası insiyatife dönüşmüştür . Batı kapitalizminin on yıllık küreselleşme dönemi içinde bütün dünyanın gereksinmelerini karşılayabilecek yeni bir düzen kuramaması nedeniyle ortaya çıkan alternatif arayışları doğrultusunda sosyal forum çalışmaları ilerleyerek Dünya Sosyal Forumu adı altında evrensel bir örgütlenmeyi ortaya çıkarmıştır . İlk toplantıdan sonra ,Porta Allegre kenti merkez olarak kabül edilmiş ve katılımcı kuruluşların temsilcilerinden oluşan bir daimi konsey yapılanmasına gidilmiştir . Küresel emperyalizme karşı çıkan Dünya sosyal Forumu ,uzun vadeli bir plan olarak daha adil,eşitlikçi ve özgürlükçü bir yeni dünya düzeninin evrensel dayanışma yolu ile bütün dünya devletleri ve halklarının ortak katılımlarıyla yepyeni bir dünya düzeni oluşturulmasını ana amaç maddesi olarak benimsemiştir . Şirketlerin yapamadığını ,toplumsal kuruluşlar yapmak üzere yola çıkmışlardır .

Dünya Sosyal Forumu kuruluşundan hemen sonra büyük bir gelişme göstermiş , medyada geniş yer almasıyla beraber dünyanın çeşitli ülkelerinden fazlasıyla katılma talepleri gelmeğe başlamış ,çeşitli uluslar arası kuruluşlar bu forum oluşumu ile yakından ilgilenmeğe başlamışlardır . İkibinli yılların ilk üç yılında Porto Allegere kentinde yapılan Dünya Sosyal Forumu zirve toplantıları daha sonraki yıllarda Hindistan’ın Mumbai,Venezuella’nın Karakas,Mali’nin Bamako ,Pakistan’ın Karaçi,Kenya’nın Nairobi,Senegal’in Dakar ve Brezilya’nın Belem kentlerinde yapılmıştır . Forum her yıl kendi zirve toplantılarını yaptığı gibi , Dünya Ekonomik Forumu ile Dünya Ticaret Örgütünün zirve toplantılarının yapıldığı kentlerde de aynı anda karşıt zirve toplantıları düzenleyerek , gerçek anlamda bir alternatif oluşturma çizgisinde çalışmalarını kararlı bir biçimde sürdürmüştür . Bölgesel ya da küresel forum toplantıları düzenlenmesi konusunda bir ara forumun daimi konseyinde tartışma çıkmış ama d6aha sonra her iki alanda da çalışmalara devam edilmesi kararıyla çalışmalar hızlandırılmıştır . Küresel forum zirvelerinden sonra Asya,Afrika ve Avrupa gibi kıtalarda bölgesel zirve toplantıları gündeme gelmiş ve bu doğrultuda çeşitli çalışmalar yapılarak toplantılar düzenlenmiştir . Sosyal forumlar ekonomik forumları karşısına alan bir anti Davos çizgisinde düzenlenirken ,bu durumdan kurtulmak üzere daha geniş boyutlu çalışmalara yönelerek sosyal forumun çeşitlilik ve zenginlik kazanmasına dikkat edilmiştir . Daha kapsayı ve genel çizgideki çalışmalar zaman içerisinde sosyal forumun hem yapısını genişletmiş hem de etkinliğini artırmıştır .

Tekelci şirketler ekonomiyi kontrol ederek bir küresel özel alan yaratmağa çalışırken , halk kitlelerinin ayağının altından yurtları kaydırılmış , çatısı altına sığınarak hak ve özgürlüklerini elde etmeğe çalışan halk kitlelerinin üstünden devletleri alınmış böylece dünya haritası devletletsizleştirilirken , halk kitleleri de yurtsuzlaştırılarak açıkta bırakılmışlardır . Ekonomi üzerinden her şeyin özelleştirilerek tekelci şirketlere teslim edilmesi üzerine devletler kendi ekonomilerini kontrol edemez hale gelmişler halk kitleleri de açlığa ve yoksulluğa teslim edilmişlerdir . İşte böylesine büyük bir çıkmazı düzeltmek üzere yola çıkan Dünya Sosyal Forumu ,küresel bir kamusal alan oluşturmak üzere yola çıkmıştır .Dünyayı bir sermaye kıskacı içine almak isteyen neo-liberalizme karşı öne çıkan sosyal forum ,insan topluluklarını sermayenin güdümündeki ekonomik sömürüden kurtararak daha insancıl bir çizgide yeni bir toplum modeli yaratmayı hedeflemiştir . Birbirinden farklı sosyal hareketlerin aynı toplum düzeni içinde özgürce çalışabilmelerini sağlayacak koşulların yaratılmasına öncelik veren sosyal forum , böylesine bir çalışma düzeninin küresel şirketler aracılığı ile bozulmasının önlenebilmesi için de çeşitli kurallar ve politikalar geliştirmeğe çalışmıştır . Liberal emperyalizmin ve faşizmin insan topluluklarını ezmesine karşı çıkan sosyal forum , halk kitlelerinin hak ve özgürlüklerinin korunabilmesi için , devletin koruması altında geniş bir kamusal alanın yaratılmasını ve toplulukların hak ve özgürlüklerinin böylesine geniş ve sağlam bir küresel kamusal alan içerisinde koruma altına alınabilmesini gerçekleştirmek için çaba göstermiştir . Dış ilişkilerde küresel bir adalet ve barış hareketinin yürütülmesi her zaman için sosyal forumun gündeminde olmuştur . Daha adil ve eşitlikçi bir dünya arayışı içinde alternatif küreselleşme yollarının aranmasına , küreselleşmenin halk tabanına daha adil bir biçimde yansıtılabilmesi için aşağıdan gelişen bir alternatif küreselleşmenin düşünülmesi gerektiği forumun çatısı altında uzun süre tartışılan ana konulardan birisi olmuştur . Sosyal forumun yaratacağı küresel kamusal alan içinde ekonominin ve özelleştirmelerin ortaya çıkardığı bütün haksızlıkların giderilmesi ve bu doğrultuda yeni sosyal plan ve programların hazırlanmasına karar verilmiştir . Küresel emperyalizm , özelleştirmeler yolu ile kamusal alanı küçültmeğe çalışırken , Dünya Sosyal Forumu kapitalist emperyalizme meydan okuyarak yeni bir küresel kamusal alan yaratabilmenin peşinde olmuştur . On yıllık kuruluş dönemini geride bırakan sosyal forum artık daha örgütlü bir çizgide dünya sahnesine çıkarak ,üstlenmiş olduğu hakkaniyeti yerine getirme ve daha dengeli bir yeni düzen oluşturma doğrultusunda daha etkin çalışmalar yapabilecektir .

Dünya Sosyal Forumu bir yönüyle de açık alan örgütlenmesi olarak kabül edilebilir .İnsanlığı ilgilendiren her türlü sosyal çalışma ya da toplumsal hareketler ,sosyal forum çatısı altında çalışmalarını yürütebileceği gibi foruma paralel çalışmalar içine de girebilirler . Bu gibi durumlar hem bir çeşitlilik yaratmakta hem de forumun sosyal çalışmalarının etkinlik kazanmasında yararlı sonuçlar sağlayabilmektedir . Bu çerçevede Dünya Sosyal Forumunun her türlü sosyal hareketi yakından izlemesi ve bunları kendi çatısı altına alarak destekleyerek güçlendirmesi önümüzdeki dönemlerde kendiliğinden gündeme gelebilecektir . Hareketlerin hareketi anlamındaki bir sosyal forumun daha fazla etkinlik kazanabilmesi ve tüm sosyal hareketlerin en üst düzeyde yansıdığı bir büyük yapılanma içerisine girmesi önemli ölçülerde katkı sağlayabileceği gibi , küresel şirketlerin güdümündeki emperyalist küreselleşmenin yaratmış olduğu çeşitli sorunların ve gündeme getirdiği bir çok hasarın giderilerek yeniden dengelerin sağlanmasına da katkıda bulunabilecektir . Dünya Sosyal Forumu , her şeyin piyasaya teslim edildiği bir aşamada sadece piyasa yolu ile insanların bütün gereksinmelerinin karşılanamaması nedeniyle gündeme gelen boşlukların giderilmesi , yanlışların düzeltilmesi ve sorunların çözülmesi için alternatif olarak devreye girmiştir . Piyasanın dayandığı kar ve kazanç düşüncesi ,insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırırken ,sosyal forum gerçekçi sosyal politikalar aracılığı ile bunların yeniden tesi s edilebilmesine yönelik bir arayışın örgütlendiği çatı ya da merkez olmak durumundadır . Ekonominin kendi kuralları ile toplumların farklı yapılarının çatıştığı ve çekiştiği bir süreç içerisinde , insan hak ve özgürlüklerinin yeniden değerlendirilmesi söz konusu olmaktadır . Küresel kapitalizmin aşırı kar ve kazanç hedefi doğrultusunda yaratmış olduğu toplumsal tahribatın onarılması misyonu kendiliğinden sosyal forumun omuzları üzerine yıkılmıştır .

Dünya Sosyal Forumu , Porto Allegre’de oluşumunu tamamladıktan sonra bazı temel ilkeleri benimseyerek geleceğe dönük çalışmalarını yürütmek üzere örgütlenmiştir . Dünya Sosyal Forumu neoliberalizme,küresel sermayenin dünya imparatorluğuna açıkça karşı çıkan bir yapılanma ile geleceğe dönük olarak insan toplumlarının daha adil bir biçimde küresel toplumun yeniden inşasını üstlenmiştir . Başka bir dünyanın her zaman için mümkün olduğu inancı ile hareket eden sosyal forum ,her aşamada alternatif bir küreselleşmenin arayışı içinde olmuştur . Forum için gündeme getirilen önerilen alternatifler ,büyük uluslar arası şirketler ve onlara hizmet eden uluslar arası kurumlar tarafından ,ulus devletlerin devreye sokulmasıyla sürdürülen haksız küreselleşmeye karşı bir duruşu ortaya koymuştur . Çeşitli alternatifler dayanışma içinde farklı bir alternatif küreselleşmenin devreye girebilmesi için düşünülmüştür . Ortaya konan dayanışmanın küreselleşmesi için uluslar arası demokratik sistem ve kurumlar üzerinden yepyeni bir yapılanma arayışı gündeme getirilmiştir . DSF bütün dünya ülkelerinden çeşitli toplumsal kuruluşları çatısı altında bir araya getirerek hepsinin birbirleriyle ilişki kurmalarını sağlamış ama bütün dünylada yaygın bir sivil toplum oluşumuna kalkışmamıştır . Forum toplantılarında hiçbir sosyal kuruluş kendi taleplerini forum kararı biçiminde yansıtma hakkına sahip kılınmamıştır .Forum toplantılarına katılan her kuruluş kendi görüşlerini taleplerini özgürce dile getirmiş ama kendi istekleriyle forumu resmen bağlayamamıştır . Forum çatısı altında bir anlamda dünya arenası oluşturulmuş ve bu kamusal alan içerisinde her topluma ve her kuruma olabildiğince eşit ve adil bir biçimde söz hakkı verilmeğe çalışılmıştır . Forum katılımcıları bu kurallara uyarak söz haklarını toplantılarda kullanabilmişlerdir .

Dünya Sosyal Forumu hiç bir baskı ,sansür ya da yönlendirme yapmadan , elindeki bütün olanakları kullanarak katılımcıların düşünce ve önerilerinin bütün forum çevresine en geniş düzeyde dağılımını sağlamaktadır . Çeşitlilik ve çoğulculuk forumun çalışma ilkeleri arasında yer almakta ve böylece Dünya Sosyal Forumu olabildiğince en geniş düzeyde bir katılımı sağlayarak daha geniş kesimlere ulaşabilme şansını elde edebilmektedir . Alternatif daha adil bir düzen kurulması doğrultusunda çalışmalarını yönlendiren forum hiçbir zaman merkezi bir otorite olarak davranmamış ,ekonomik forumun katı merkeziyetçiliğinden uzak durarak hak ve adaleti gerçekleştirmeğe öncelik vermiştir . Forum hiçbir biçimde siyasal partilerin siyasetlerine yakın durmamış ama sivil toplumu temsil eden bütün sosyal kuruluşlara olabildiğince yakın olabilmenin yollarını aramıştır . Merkezci olmadan yerel yönetimler ile ilişkilere giren sosyal forum , ekonomi alanındaki emperyal saldırganlığa karşı toplumsal yaraların sarılabilmesini araştırmıştır . İnsanlar arasında hiçbir biçimde ayırıma gitmeyen ,her türlü ayırımcılığı red eden ,her türlü şiddet ve baskıya karşı çıkan bir yaklaşım ile Dünya Sosyal Forumu tüm etnik kimlikler,halklar,cinsiyetler ,dinler ve inançlar arasında her türlü ayırıma karşı çıkarken ,üstünlük ya da hegemonya girişimlerini önlemeğe çaba göstermiştir . Bütün toplantılarda katılımcıların itiraz edebileceği türden hiçbir güç odağına öncelik verilmez ve böylece toplantılara katılan her kesim ve kuruluş arasında eşit bir çizgi çizilmeğe çalışılmaktadır . Haksızlığa karşı direnen tüm toplum kesimleri eşit koşullarda bir araya getirilirken , aralarında diyaloglar kurularak bunların daha güçlü bir biçimde hedeflerine ulaşabilmelerinin arayışları sürekli olarak gündemde tutulmaktadır .

Küresel kapitalizmin serbest piyasa hegemonyasına tepki olarak ortaya çıkmış olan Dünya Sosyal Forumu aslında , sermaye saldırılarına karşı bir meydan okuma örgütlenmesidir . Tek tek patronlar karşısında zayıf kalan insanların topluca bir araya gelerek örgütlü bir biçimde karşı koyuşlarının yeni çatısı olarak Dünya Sosyal Forumu siyaset sahnesindeki yerini almaktadır . Sermaye ye topluca meydan okuma şansını uluslar arası düzeyde ele geçiren halk kitleleri ve sosyal kuruluşlar ,Dünya Sosyal Forumunun getirmiş olduğu küresel kamusal alanı ,özelleştirmecilere karşı en üst düzeyde kullanabilme şansını elde etmişlerdir . DSF yeni bir dünya düzeni oluşum süreci olarak ,bütün toplumsal hareketlerin ve örgütlenmelerin içinde yer alabileceği , bir küresel şemsiye olarak günümüzde hem Dünya Ticaret Örgütüne hem Dünya Ekonomik Forumuna , hem de gizli dünya devletinin icra organları olan üçlü komisyon ile dış ilişkiler komitesinin girişimlerine karşı çıkma ve meydan okuma yeridir . Bir avuç patronun çıkarları için küresel bir hegemonya peşinde koşan kapitalist emperyalizmin karşısında dünya halklarının ve devletlerinin yeni karşı çıkma adresi olarak Dünya Sosyal Forumu gerçeklik kazanmaktadır . Kış tatilinde kayak yapmak için Davos’a gelen bir avuç zenginin çıkarları doğrultusundaki isteklerini , evrensel karara dönüştüren Dünya Ekonomik Forumunun artık önünde koskocaman bir Dünya Sosyal Forumu yer almaktadır . Yüzde birlik bir azınlığın çıkarları uğrunda haksız ve eşitsiz bir yeni dünya düzeni kurabilmenin mümkün olmadığı aradan geçen çeyrek asırlık bir zaman diliminde kesinlik kazanmıştır . Sıra şimdi nelerin olamayacağı belli olduktan sonra nelerin olabileceğinin belirlenmesi aşamasına gelmiştir . Dünya Ekonomik Forumunun kuramadığı yeni dünya düzenini daha adil ve daha eşitlikçi bir doğrultuda Dünya Sosyal Forumu kuracaktır .. Dünya bir avuç zengin azınlığın çıkarcı dayatmalarına mahkum değildir .Dünya Sosyal Forumunun açıkça ortaya koyduğu gibi başka bir dünya mümkündür ve bu dünya halkları ile devletlerinin dayanışması yolu ile kurulabilecektir . Ulus devletler ve halk kitlelerinin bu doğrultuda yeni bir dayanışma içerisine girmesiyle beraber , alternatif küreselleşme akımı gerçeklik kazanacak ve böylece başka bir dünyanın mümkün olduğu görülecektir .